-Deniz-
Revirden içeri girdiğimizde İnci'yi şu hastaları yatırdıkları, adını bilmediğim şeyin üzerine oturttum. Sandalyesine oturmuş kitap okuyan 30 yaşlarındaki esmer bayan, daha doğrusu büyük ihtimalle okulun hemşiresi, kalktı ve İnci'ye neyi olduğunu sordu. Ondan önce ben konuşmaya başladım. "Sınıfta kağıtları dağıtırken ayağı kaydı ve düştü."
İnci bana soran ve şaşırmış gözlerle bakıyordu. Sanırım Cansu'nun düşürdüğünü söylememi bekliyordu. Ama nedensiz yere kadının bu konu hakkındaki sorularına cevap vermek istemiyordum. Aynı zamanda Cansu'nun başının da derde girmemesi lazımdı. O benim kardeşimdi ve onu bana emanet etmişlerdi.
İnci bakışlarını benden alıp hemşireye dönmüş ve dizini gösteriyordu. Kadın bacağına krem sürdü ve eline de bir buz torbası verdi. "Dersin bitmesine 25 dakika civarı var. 5 dakika kadar buzu ağıran yere tut ve burada bekle. Ben depodan sargı alıp geleceğim. Geldiğimde sargını sararız, sen de dersine dönersin." bana döndü "Sen sınıfına dönebilirsin." dedi ama onu bırakıp dönmeye hiç niyetim yoktu. "Ben dizi sarıldıktan sonra yürümesine yardım etmek için kalacağım." dedim. Sadece başını salladı ve odadan çıktı.
Revir masasının önündeki sandalyelerden birini aldım ve İnci'nin karşısına oturdum. "Cansu ile aranızda ne var, ve nereden tanışıyorsunuz?" Bana alaycı bir bakış attı ve "Bu seni neden ilgilendirsin?" dedi. Ona Cansu'nun kardeşim olduğunu söylemek istemiyordum çünkü daha beni tanımadan benden nefret edebilirdi. "Sadece merak etmiştim." Evet, bu da pek yalan sayılmazdı. "Etme..." Niye saklama ihtiyacı duyuyorduki? En fazla aynı okula gidip anlaşamamışlardır, o kadar. Yani en azından ben öyle düşünüyordum. "Pekala, istemiyorsan söylemeyebilirsin." Ne de olsa akşam Cansu'dan öğrenecektim.
Bana cevap vermeden dışarıyı seyretmeye başladı. Bir süre sessizce bekledikten sonra hemşire geldi ve İnci'nin dizine sargıyı sardı. Yine yürümesine yardım etmek için elimi uzattığımda kendi başına ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Ben de oflayarak peşinden gittim ve revirden çıktık. Ne olduğunu sorduğumda "Neden Cansu'nun yaptığını söylemedin?" diye sordu. Her ne kadar asıl sebep olmasa da "Çünkü revirin 'Neden?' ve 'Nasıl?' gibi sorularına cevap vermeye bu kadar meraklı olduğunu bilmiyorum." dedim. Emin olmak için "Tek neden bu mu?" diye sordu. "Başka ne olabilir ki?". Bu sefer "Neden yan yana oturuyorsunuz?" diye daha mantıklı bir soru sordu. Şansıma sınıfın kapısına gelmiştik. Kapıyı tıklattığımda bana kuşkulu gözlerle bakıyordu.
Zehra hocanın 'Girin.' deyişini duyduktan sonra içeri girdik. İnci biraz topallayarak yerine geçerken ben de Cansu'nun yanına oturdum. Tek kaşını kaldırmış, bana bakıyordu. "Sadece yardım etmek istedim." dedim. Normalde bu konu üzerinde bir sürü soru sorardı ama bu sefer sadece "Öyle olsun bakalım." diyerek kağıdına geri döndü. Ben de önümdeki kağıt kalemi aldım ve aklıma gelen ilk kişiyi tanıtmaya başladım.
-Işıl-
Cansu'nun İnci'yi yere kasıtlı düşürdüğünü biliyordum. Ama Deniz'in kızları kovup İnci'ye tek başına yardım etmek istemesinin nedenini anlayamamıştım. Belki İnci'den hoşlanmış olabilirdi. Ama çok hızlı değil miydi?
Bu konuyu daha sonra kızlarla konuşmak üzere aklımın bir kenarına not ettim. İnci'ye dönüp iyi olup olmadığını sordum. Bacağındaki sargıyı fark etmiştim. İyi olduğunu söyledi. Ama canı acıyordu, belliydi. Yine de bunaltmak istemediğim için üstelemedim, o da kağıdına döndü ve yazmaya başladı.
Tenefüse çıktığımızda kızlara sınıfta kalmayı önerdim. Kabul ettiler. Hale ve Güneş arkasını döndü ve konuşmaya başladık. İlk önce İnci'ye geçmiş olsun diledik. Sonra ben kızlara kimi tanıttıklarını sordum. "Söylemem. Siz de söylemeyin. Birlikte sene sonu öğrenelim." diye bir fikir ortaya attı Güneş. Kızlar da onaylayınca istemeye istemeye ben de kabul ettim. Çok merak etmiştim oysa...
Tam ben asıl konuya geçecekken Güneş benden önce davrandı "Eee, anlat bakalım İnci. Deniz ile aranızda ne oldu?". İnci ona göz devirdi "Hiçbir şey tabiki. Sandığınız gibi bir şey yok ve asla olmayacak. Sadece bana yardım etti. Neden bu kadar abartıyorsunuz?". Ağzımı açmıştım ki bu sefer Hale konuşmaya başladı "Peki neden o? Sınıfta 20 kişiden fazla insan var. Ayrıca ilk önce Güneş ve ben gelmiştik sana yardım etmeye, neden bizi kovdu?". İnci bir süre düşündü. "Belki de beni düşüren kişi sevgilisi olduğu için suçlu hissetmiştir. Olamaz mı?"
Hepimizin ağzından biraz gürültülü bir "Ne!" sesi kaçtı. Sınıftaki diğer öğrencilerin bize döndüğünü gördüğümüzde özür diledik ve nihayet konuşma sırası bana gelmişti. "Nasıl yani? Cansu ve Deniz sevgili miymiş?" İnci dudağını aşağı sarkıttı ve kaşlarını kaldırdı. "Beraber oturmalarının, onu koruma girişimlerinin ve aralarında ne olduğunu sorduğumda cevap vermemesinin başka ne açıklaması olabilir ki?" Onu korumak mı? İnci iç sesimi duymuşçasına ekledi. "Hemşire ne olduğunu sorunca kayıp düştüğümü söyledi. Ama Cansu'nun düşürdüğünü bildiğini biliyorum, görmüştü."
Ben aklımda olayları tartarken Hale konuşmaya başladı. "Bence bu kadar çabuk bir yargıya varmamalısın. Belki sadece arkadaşlar. Hem eğer Cansu ile çıkıyor olsa neden seninle ilgilensin ki?" Güneş ve ben de başımızı sallayarak Hale'yi onayladık. İnci hala düşünceli görünüyordu. Güneş birden Hale ve bana dönüp "İnci'yi anladık, peki sizin gözünüze kestirdiğiniz çocuklar oldu mu? Bence önümde oturan Demir adlı çocuk çok karizmatikti." dedi. Hale bakışlarını kaçırırken ben de zihnimi yokluyordum. Sonra ben konuşmaya başladım. "Ben en önde oturan çocuğu sevdim. Ekin'di galiba. Tatlı bir çocuktu."
Hale hala sessizdi. Bu sefer üçümüz de ona döndük. Tırnaklarıyla oynuyordu. Kafasını kaldırıp hepimizin ona baktığını görünce bir an afalladı. Sonra toparlanıp "Ne?" dedi. Bir süredir sessiz olan İnci konuştu bu sefer. "Beğendiğin bir çocuk oldu mu?" Hale bir süre saçma sapan anlamsız şeyler söyledi. "Şey.. Yani.. Belki.. Ama.." Güneş lafını kesti. "Hale! Adamı çıldırtmasana. Lafı gevelemeden söyle işte." Hale ilk önce teker teker hepimizin gözünün içine baktı. Sonra derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.
"Benimki öyle basit bir beğenme değil. Belki aşk kadar güçlü değil ama basit bir duygu olmadığını biliyorum. Önümde oturuyor. Emre. Onu ilkokuldan tanıyorum. O zamanlar da seviyordum. Her gün montunu benimkinin yanına asardı. Çıkışta da kendikini alırken benimkini de alıp bana verirdi. Dans dersinde de eşimdi. Beraber dans ederdik. Ayrıca bir keresinde eve de beraber yürümüştük. Onun evi benimkine uzaktı ama beni evime kadar getirip, sonra aynı yoldan geri dönmüştü. Hatta yolda çantamı bile taşımıştı.
"Ben de zamanla ona daha farklı bir gözle bakmaya başladığımı fark ettim. O mavi gözlerinin denizinde boğuluyordum adeta. Dans ederken göz göze gelince ayağım kayıyordu, yanıma gelince tüylerim diken diken oluyordu, sesini duyunca kalbim horon tepmeye başlıyor, kulaklarım uğulduyordu. Başlarda nedenini anlamamıştım. Küçüktük nasıl olsa... Onu sevmeye başladığımı 5. sınıfta okul değiştirince anladım. Ama artık çok geçti. Ben de zamanla onu unutmaya başladığımı sanıyordum. Ama bugün ayağa kalkıp konuşmaya başladığında kalbimde kalıcı bir yer kazanmış olduğunun farkına vardım.."
"Oha..." Evet, bu ses istemsizce benden çıkmıştı. Ben de herkes gibi şimdiye kadar birçok aşk hikayesi izlemiş ya da duymuştum. Ama daha önce yakınımdaki kimse bana böyle şeyler anlatmamıştı. Bizim sohbetlerimiz daha çok, şu çocuk çok tatlı, bu çocuk çok yakışıklı, şeklinde olurdu. Belki de buydu, bu kadar şaşırmamın nedeni.
Benden sonra kızlar da sırayla tepkilerini gösterdiler.
"Şuan aynı sınıfta olduğumuza göre sanırım o da daha önceki okulunda sınıfta kalmış." diye ekledi Hale.
Tam ben, neden gidip bunu ona da söylemiyorsun, diye soracakken çok hoş bir klasik müzik sesi duyuldu ve öğrenciler yavaş yavaş sınıflara geri dönmeye başladı. Bu sayede küçük sohbetimizi çıkışta konuşmak üzere erteledik..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O Benim Kardeşim
Chick-LitHala hiçbir şey anlamamış bir şekilde yüzüne bakıyordum. Kafam çok karışmıştı. Anlattıklarını kafamda toparladığım zaman karşıma çıkan tablo neredeyse imkansızdı benim için. Eğer durum böyleyse kaldırabilir miydim bilmiyordum. Bu yüzden kabullenmek...