Anlamıyordum. Gerçekten anlayamıyordum. Her şey o kadar ani gelişmişti ki hiçbir şey anlayamamıştım. Zihnimde sadece belli belirsiz birkaç fotoğraf parçası gibiydi olanlar. Önce; canım, kardeşim bildiğim Kaan bana aşkını ilan ediyor, sonra bu konu ile ilgili konuşmak için yanına gittiğimde onu sakinleştiremiyor ve neden olduğunu kendim bile anlayamadığım bir şekilde yere yığılıyordum. Tabii en sonunda ise gözlerimi açtığımda, burnumda bir hastane kokusu, kolumda canımı yakan bir serum, elim Kaan'ın elinde ve uyandığımı gören Kaan'ın gözlerindeki pişmanlık dolu ifadeyle bana neler olup bittiğini anlatmaya çalışması... Gerçi bir de ''aşkım'' ve ''seni seviyorum'' tarzı söylediği şeyler.
Hem ben niye kendimi bu kadar yorgun hissediyordum? Şu serumu resmen beni iyileştirmek için değil de tam aksi için veriyorlar herhalde. Kaan'a laf yetiştirmeye bile halim yoktu ki o söylediklerine cevap veremedim. Ama hastanede bile yanımda oluşu gururumu okşamadı değil tabii :))
''Kaan sana laf yetiştiremeyecek kadar halsiz hissediyorum, biliyor musun?'' deyip tebessüm ettiğimde onun da yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşmişti. ''E baya halsizmişsin o zaman'' deyip ince mizahını da sergiledikten sonra o kusursuz dişleriyle hastanede olduğumuzu unutmadan küçük bir kahkaha attı. Aklıma diğerleri geldi. ''Bizim diğer tayfa nerede?'' diye sordum. ''Aşağıdalar. Ben de şu an aşağıda olacaktım ama sen KaanKaandiye adımı sayıklayınca beni içeri aldılar. İşte bi de şimdi senin çeneni çekiyorum.'' dediğinde şaşırmıştım. Gerçekten onun adını mı sayıklamışım. Ben??? Pehh.
''Hadi be oradan. Bi de dalga geçiyo.'' dediğimde ciddi bir ifadeyle ''Gerçekten diyorum ya sayıklamışsın. Annen ve baban söyledi hatta. O yüzden geldim.'' dediğinde inanmıştım. Çünkü Kaan'ı çok iyi bilirdim, dalga geçip geçmediğini de rahatça anlayabilirdim. En son onunla tartışırken bayıldığım için sayıklamışımdır diye pek bir şey demedim. Birkaç saniye sonra ''Ee hadi ama sıkılmadın mı sabahtan beri yatıyorsun be tembel'' dediğinde ''Canım pardon da senin yüzünden burada yatıyorum şu an'' diye cevap verdim. VERMEZ OLAYDIM.
Yüzü bir anda o kadar değişti ki... Biliyordum zaten fazlasıyla pişmandı bir de salak ben buna tuz bastım. Düşünememiştim ki. Sessizce başını öne eğdi ve sadece ''Haklısın'' dedi. İçim parçalandı adeta. Zor bir dönemden geçiyorduk zaten. Bir de benim bu yaptığım harika olmuştu gerçekten. Tebrikler bana.
Kendi kendime içimde küfürler yağdırırken içeri annem, babam ve doktor olduğunu tahmin ettiğim beyaz önlüklü bir adam girdi. ''Nasılsın Aysu?'' diye soran doktora ''Biraz yorgun hissediyorum onun dışında iyiyim'' diye cevap verdim. ''Tahmin etmiştim. Seni durumun hakkında biraz bilgilendirmem gerekiyor.'' dedikten sonra yutkundu. ''Öncelikle şunu söylemeliyim, bayılmanın sebebi tansiyonunun düşmesiymiş. Buraya kadar çok da önem sarfeden bir şey olmadığını söyleyebiliriz. Fakat bu bayılmanın altında anlık bir tansiyon olmayan, düşük tansiyon problemi yatıyor. Diğer bir şekilde kalp ritimsizliği de diyebiliriz.'' dediğinde şaşkınlıkla bir anneme bir babama bakıyordum. Haberleri vardı, belli. ''Kalp ritimsizliğin tansiyonunun düşmesine daha kolay ortam hazırlıyor. Hele de heyecanlandığın, korktuğun, üzüldüğün gibi zamanlarda ise bu olaya davetiye çıkarmış oluyorsun. Evet, insan tabiki birtakım duygular yaşar ve ben her seferinde böyle olacak demiyorum. Bu tip duyguları üst seviyede yaşarsan sana bazı problemler yaratabilir. Bu konuda dikkatli olmanı tavsiye ederim. Ama konunun bir de fiziksel boyutu var. Aynı zamanda, kendine dikkat etmezsen, çok hızlı hareket edersen ya da aç karnına fazla ayakta kalırsan, basit bir tansiyon probleminden çok kalp problemi olarak sana geri döner. Kısacası, kalbini zorlamayacak bir hayat yaşamanı tavsiye ederim.'' deyip sustuktan sonra tekrar annem ve babama baktım. Tabiki üzgün ve endişeliydiler. Maalesefdercesine bana bakıyorlardı.
Hayal kırıklığına uğramış gibiydim. Ya da başka bir duygu hissediyordum fakat şu an tarif bile edemiyordum. Şaşkındım. Oldum olası böyle bir durumla karşılaşmamıştım ki. ''Şimdi ne olacak?'' diye sormak zorunda kaldım çünkü bir gram bile kestiremiyordum.
''Dediğim gibi ani hareketlerden ve kalbini yoracak şeylerden kaçınacaksın. Mesela yolda normal bir tempoda yürürken bile aniden yorulmaların ve nefesin kesilme problemin olabilir. O an kalbin düzenli çalışamadığı için sana yeteri kadar oksijeni de pompalayamaz ve sana da nefes alma zorluğu yaşatır. Bu ve bu gibi olaylardan kaçınacaksın. Ve tabii düzenli olarak kontrollerin de olacak. Onun haricinde bir şey yok. Serumun da bitmiş. Toparlanıp çıkabilirsiniz. Tekrar geçmiş olsun.'' deyip odadan çıktı.
Odayı bir sessizlik kapladı. Dönüp Kaan'a baktığımda başını yere eğmiş elleriyle oynuyordu. Hemşire kolumdaki serumu çıkardıktan sonra babam yavaşça kolumdan tutup beni doğrulttu. Ayağa kalktığımda ise sarıldı. Birden Kaan'ın ''Hepsi benim yüzümden ya hepsi. Sürekli Aysu'ya zarar veriyorum.'' deyip hızlıca kapıdan çıkıp gidişini gördük. Her ne kadar annem ''Oğlum neden senin yüzünden olsun'' deyip peşinden gitmeyi denese de yetişemedi. Babam ise ''Endişelenicek bir şey yok. Kendine her zamankinden biraz daha fazla dikkat edeceksin hepsi bu'' diyerek koluna girdi ve odadan çıktık.
Merdivenlerden indiğimizde Sonay, Çağrı ve Mert'in koridorda beklediğini gördüm. Onlar da beni gördükleri gibi ayağa kalkıp yanıma geldiler. Sonay ''Canım benim nasılsın kötü bir şeyin yok dimi'' diye boynuma atladı. ''Kızım dursana hemen atladın kızcağızın üstüne ya'' diye araya giren Çağrı idi. ''Arkadaşlar sakin olun. Tamam ben iyiyim. Sorun yok. Aym fayn'' dedikten sonra herkesin yüzünü küçük bir kahkaha kapladı. Mert, ''Geçmiş olsun'' diyerek bana sarılıp annem ve babamın da elini sıktıktan sonra ''Arkadaşlar Aysu'yu tutmayalım eve gidip dinlensin'' diye de ekledi. Sonay ve Çağrı da unuttukları bir şeyi hatırlamış gibi Mert'e onay verdiler. Her ne kadar iyi olduğumu, onlarla vakit geçirebileceğimi söylesem de dinletemedim.
Eve geldiğimizde kocaman bir 'oh' çektim. Yorgun ve halsiz hissediyordum yine. Ama sanırım bu yorgunluk sadece fiziki değil duygusal anlamda da olabilirdi. Başta Kaan konusu benim için tam bir muammaya dönüşüyordu ve bu durumdan hiç mi hiç hoşnut değildim. Bir an önce bu konunun kapanmasını istiyordum. Fakat Kaan'ı da kesinlikle üzmek istemiyordum, kesinlikle. Kaan, benim küçüklüğümden beri prensimdi.