Temiz hava almaya ihtiyacım vardı. Yavaş adımlarla merdivenlerden inip dışarıya çıktım. Ağacın altındaki masaya yaklaşarak ikili sandalyeye oturdum. Sokak lambası arkamdaki merdivenden ve esen rüzgarla hareket eden ağacın yapraklarından sızıp önümdeki masaya vuruyordu. Ama şu an ne masaya vuran ışıktaki hareketliliği ne de esen rüzgarı düşünebiliyordum. Aklımdaki tek şey Kaan'ın böyle bir şeyi nasıl hissedebildiğiydi. Masanın üzerinde birleştirdiğim ellerimde hissettiğim ıslaklıkla ağladığımı fark ettim.
Evet, ağlıyordum. Ve hala Kaan'ın böyle bir şeyi nasıl yapabildiğini kafam almıyordu. Çocukluk arkadaşıydık biz. Arkadaştık. Evlerimiz yan yana olduğu için sürekli beraberdik. Bu zamana kadar her şeyi birlikte yapmıştık. Yazı yazmayı, okumayı, yüzmeyi birlikte öğrenmiştik. Birlikte saklambaç, körebe oynamıştık. Anaokulundan bu yana okullarımız bile aynıydı. Daha önce böyle bir şeyi nasıl fark edemedim ona şaşırıyorum. Onu geçtim, Kaan böyle bir şeyi nasıl sakladı, ne zamandan beri bana bu şekilde duygular besliyor, niye bugün söylemeye karar verdi? Offf! Kafamdaki sorular sesini yükselttikçe yükseltiyordu.
Havanın pek fazla soğuk olmamasına rağmen üşümeye başladığımı fark ettim. Kafamdaki düşüncelerden kurtulmaya çalışarak masadan kalktım. Sabahki kalabalık yok olmuş, herkes odasına çekilmişti. Odanın kapısına gelince anahtarı cebimden çıkarıp kapıyı açtım. Kızlar çoktan uyumuştu bile.
Çağrı ve Sonay çift kişilik yatakta beş kişilik yer kaplayacak şekilde yatıyorlardı. Sonay bir bacağını Çağrı'nın üstüne atmış, Çağrı'nın bedeninin yarısı yataktan aşağı sarkmış, battaniye yere düşmüştü. Bu görüntüye bakarak beş kişilik yeri kaplayan kişinin aslında Sonay olduğu gayet rahat anlaşılıyordu. Onları bu halde görünce yüzümde istem dışı bir gülümseme belirdi. Eskiden yaptığımız pijama partileri aklıma geldi. Hemen hemen her haftasonu birbirimizde yatıya kalırdık. Yaptığımız pijama partileri hayatımdaki en eğlenceli günleri kaplıyordu. Her zaman üçümüz aynı yatakta yatardık. Onlara o kadar alışmıştım ki yalnız yatınca, yatak kocaman gelir içinde kaybolacağımı zannederdim.
Ne kadar güzel olsa da eski günleri bir kenara bırakıp bugüne, şu ana döndüm. Bu gece yaşananları kızlara mutlaka anlatmalıydım. Bu yüzden hemen yatağa doğru ilerledim. Önce Sonay'ı uyandırmaya çalıştım. Sesleniyorum, sesleniyorum, yok. Nasıl bir rüya görüyorsa mevzu derindi anlaşılan. Seslenişlerime cevap vermeyince dürtmeye başladım. Bu sefer aldığım tek dönüt "Hıı?" olmuştu. Uyandırmakta zorlanacağımı fark ettiğim anda farklı bir yola başvurmam gerektiğini anlamıştım.
Kulağına eğilerek; "Fenerbahçe bu sene Şampiyonlar Ligi'nde oynayacakmış." dedim. Gözlerini faltaşı gibi açtı. Tahmin etmiştim. Bu her zaman işe yarardı. Sonay'ın sinirlendiği bir şeyi ona söyleyince veya yapınca neyle uğraşıyorsa bırakır size kan kusmaya başlardı. Fenerbahçe'nin adını duymak bile sinirlerini bozmaya yetmişti. Horul horul uyuyan Sonay gitmiş, kızgın gözlerle bana bakan bir Sonay gelmişti. Kafasının altındaki yastığı kavrayıp suratıma attı. Doğruyu söylemek gerekirse bunu yapmasını beklemiyordum ve gafil avlanmıştım. "Sen hangi ara bu kadar adi oldun?" dedi. Sesinden hala sinirli olduğu anlaşılabiliyordu. "Tamam kızım ya kızma hemen. Seni uyandırmanın başka yolu yoktu napıyım." dedim başka çaremin kalmadığını anlatmaya çalışarak. Soru soran gözlerle "Gecenin 2'sinde ne bokuma uyandırıyosun acaba? Sorabilir miyim?" "Çağrı'yı da uyandıralım öyle söyleyeceğim. İkinizin de aynı anda öğrenmesi gerekiyor." dediğimde "Çağrı'yı uyandırmaya mecbur muyuz? Gerçekten, yani buna emin misin?" dedi tereddütlü bir şekilde. Çağrı'nın uykusunun ağır olduğunu ikimiz de biliyorduk. Zaten doğuştan agresif bir insandı. İkisinin birleşimini siz düşünün."Yapacak bir şey yok. Nazlanma da yardım et." dedim.
İkimiz birden Çağrı'ya sesleniyor, onu dürtüp uyandırmaya çalışıyorduk. Ama nafile. En sonunda sarsarak biraz da olsa gözlerini açmasını sağlamıştık. "Ne vaar?" dedi uykulu gözlerle. "Hadi kalk, size anlatmam gereken çok önemli bir şey var!" dedim. Hiç oralı bile olmadı. "Yarın anlatırsın. Yatın da uyuyun." dedi. Yatakta Sonay'ın karşısına oturdum. Çağrı'nın biraz da olsa kendinde olduğunu bildiğim için anlatmaya karar verdim. Sonay endişeli gözlerle "Bana bak bakıyım. Ağladın mı sen?" diye sorunca cümleye nerden başlayacağımı bilemeyen gözlerle ona bakmaya devam ettim. Gözlerimin dolduğunu hissdebiliyordum. zaten Kaan'ın odasından çıktığımdan beri boğazımda bir yumru vardı ve tekrar ağlamak istemiyordum. "Aysu?!" dediğinde gözlerimde biriken yaşların düşmesine engel olamayıp ağlamaya başladım. Hıçkırıklarımın arasında sadece "Kaan beni öptü." diyebildim. Sonay'ın faltaşı gibi açılan gözlerine bakarken yan tarafımızdan paldır küldür ses geldi.
Sesin geldiği yöne baktığımızda Çağrı'nın yerde olduğunu gördük. Acıyla kolunu tutarak "Ne dedin sen!?" diye bağırdı. Sonay da Çağrı'ya "Susar mısın gerizekalı, kız ağlıyo şu an!" dedi. Çağrı olayın şokuyla yalpalayarak yatağa çıktı ve "En ince ayrıntısına kadar anlatıyosun. Hemen!" dedi Sonay kızgın bir tonda "Ya kızın halini görmüyor musun? Zaten üzgün, tekrar anlattırıp daha fazla üzme kızı." dedi. Çağrı bir bana bir Sonay'a baktı ve sessiz kalmayı tercih etti. Onlara olan biten her şeyi anlatmak istiyordum ama Sonay haklıydı. Yaşananları kızlara anlatırsam daha kötü olacaktım. Kızlar da daha fazla bu konunun üstünde durmadılar.
Ağlamam başımın ağrımasına neden olmuştu. Daha fazla uyanık kalamayacağımı anlayıp yatağa uzandım. Çağrı yerden battaniyeyi alıp Sonay'ın da yanımıza gelmesiyle üstümüzü örttü. Şu an da en ihtiyaç duyduğum şeyler uyku ve kızların yanımda olmasıydı. Eski günlerdeki gibi birbirimize sarılıp uyumaya koyulduk. Gözlerimi kapatmadan önce son düşündüğüm şey bugün yaşananların bir rüya olmasıydı.
***************************************
Bir bölümün daha sonuna geldik. Yeni bölümde görüşmek üzere