Ve sonunda beklenen gün geldi.
Arabadan inip yemeğin yeneceği mekâna adım adım daha da yaklaşırken, bir yandan Esin bana nutuk çekmekle meşguldü.
"Hatırlıyorsun, değil mi Esat? Boş sözler söylemek, kaba konuşmak, fevri hareketlerde bulunmak yok. Tam bir beyefendi gibi davranmalı, duruşuna dikkat etmelisin." dedi ama söyledikleri resmen bir kulağımdan girip öbüründen çıkıyordu. Barış'ı görmenin heyecanı üzerimde varken, ne seslere ne de görüntülere odaklanmıyordum. Ergenlik yıllarına dönmüş, aptal aşık gibi hissediyordum kendimi. Bu his her ne kadar hoş ve tatlı olsa da, bir yandan da üzücü ve acıydı. Nihayetinde, Barış benimle tekrardan birlikte olmayacağını ve benden nefret ettiğini net bir şekilde söylemiş, beni kapı dışarı etmişti. Yüzümü bile görmek istemezken, benim yüzsüzce onun olduğu yere gitmem de işin acınası kısmıydı.
"Alt tarafı bir yemek daveti." dedim Esin'in sözlerine karşılık olarak.
Suat Bey'in evine yaklaşırken kalbim ağzımda atıyordu.
"İzlenimler önemlidir Esat. Aslında bunları sen de çok iyi biliyorsun ama... son günlerde bir tuhafsın. Bir şey mi oldu?" dedi Esin kuşkucu bir tavırla.
"Tuhaf derken, iyi anlamda mı kötü anlamda mı?"
"Yani, kişiden kişiye değişir aslında. Bana göre kötü ama sanırım sana göre iyi."
"Öyle mi?"
"Şirkete daha az odaklanıyorsun, ama daha bir coşkulu, mutlu gibisin. Ben de anlamadım ki." dediğinde sırıtmama engel olamadım.
"Bak! Gördün mü? Normalde bu cümleme ters ters cevaplar verirdin ama şimdi sırıtıyorsun. Hiç sanmıyorum ama bir ihtimal kız arkadaşın olabilir mi?" dedi neşeli bir şekilde. Ben birkaç saniye durup düşünürken o cümlesine, "Pınar mı? Sana karşı ilgisi var gibiydi, belli aşık sana... Aaa! Gerçi Suat Bey'in kızı da olabilir, onu göreceğin için bu denli heyecanlısındır belki de! Neydi adı? Derya mıydı? Of, hatırlamıyorum ki..." diye devam etti. Çakıl dolu zeminde yürümeye devam ederken, neredeyse evin tam önüne gelmiştik. Bu yüzden lafı kısa kesmek adına, solumdaki Esin'e doğru döndüm ve bıkkın bir tavırla, "Kendi kendine konuşman bitti mi Esin?" dedim. Cümleme bozulmuş olacak ki, kaşlarını çattı.
"En azından soruma cevap ver, ama dürüst ol. Yalan söylersen anlarım. Kız arkadaşın var mı, ya da hoşlandığın bir kız?" dedi, gözlerini gözlerime dikmişti çünkü yalan söyleyip söylemediğimi anlamak istiyordu. Ben de yalan söylememeye karar verdim ve gayet kendimden emin ve net bir ifadeyle, "Ne kız arkadaşım, ne de hoşlandığım bir kız yok Esin." dedim, bir süre bana baktıktan sonra yalan söylemediğime kanaat getirmiş olacak ki önüne döndü. Açıkçası, bilerek yaptığını düşünmüyorum ama bu kadar çok "kız" kelimesini kullanması beni oldukça rahatsız etmişti. Nitekim, kızlara ilgi duymuyorum, ve de hoşlandığım kişi bir kız değil. Gerçi açıklamama gerek yok çünkü bunu siz de çok iyi biliyorsunuz...
"Öyle olsun..." dedi ve konuyu kapattık.
Sonunda evin kapısının önüne gelip zili çaldığımızda, kalbimi ağrıtacak derecede kendini belli eden sancı tekrardan kendini gösterdi. Karnım karıncalanmaya, elim terlemeye başladığında, heyecanın yanı sıra bir endişe dalgası da bedenimi ele geçirdi.
Suat Bey'in, hizmetlilerinden biri kapıyı açıp bizi içeri buyur ettiğinde, hizmetlinin gösterdiği yolu takip edip, uzun holü bir çırpıda geçtik ve salona açılan yere girdik. Siyah ve altın sarısının ağırlıkta olduğu lüks ve büyük odanın içindeki uzun ve geniş siyah masanın yanına doluşan insanların arasında, gözüm direkt Barış'a çarptı ve zaten onu görmemle beraber diğerlerine bakma zahmetine bile girmedim. Odayla uyumlu bir şekilde, giydiği gömlek siyah, saçları ve gözleri altın gibi parlıyordu. Bakışları beni bulduğunda, gözlerimi üzerinden çekmedim, inatla birbirimize baktığımız kısıtlı ama dolu dolu saniyeler boyunca yüzünü izledim.
Yılların öcünü almak istercesine izledim yüzünü.
İddia ettiğinin aksine, bakışlarında bakışlarında herhangi bir nefret ya da kin yoktu. Tamam, sert bakıyordu (ki zaten onun mizacı böyle) ama o gece bana öyle cümleler kurmuştu, öyle ağır sözler söylemişti ki daha beter bir şey beklemiştim. Hatta beklediğimin aksi yönde, gözleri bana bakarken parlıyordu. Hatta yüzündeki ifadeden anladığım kadarıyla, garip bir afallamışlık ve utanma hissi de yaşıyordu.
Onu incelediğim, bu kısa, birkaç saniyelik sürenin ardından Esin ile beraber masanın etrafındaki boş sandalyelere yerleşmek üzere ilerledik.
Bakışlarım hâlâ Barış'ın üzerindeyken, bu gece onunla yakınlaşmaya kararlıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİN GÖZYAŞLARI (GAY)
Romansa[TAMAMLANDI] İki büyük iş adamı... Aynı zamanda iki eski sevgili... "Kalbimin içini görebilseydin anlayacaktın aslında, ne çok ağladımı, seni ne çok sevdiğimi..."