3 Yıl Önce
"Geliyorum hemen!" dedi hattın diğer ucundaki sevgilim, "Tamam, çok bekletme. Özledim seni." dedim içten bir şekilde. Görüşmeyeli üç hafta olmuştu, en sonunda artık dayanamadığımı söyleyerek neredeyse gelmesi için yalvarmıştım. Geleceği için sofrayı özenle hazırlamış, en pahalı şaraplardan birini çıkarmıştım. Hediye olarak da Rolex saat almıştım. Paraya kıymıştın ama babamın şirketinde işler rast gittiği için bu pek sorun olmamıştı. "Ben de seni özledim... Trafik var ama yakında gelirim."
"Tamam, görüşürüz." dedim, o da görüşürüz dedikten sonra telefonu kapattık. Beyaz masa örtüsünü düzeltip sandalyeleri kontrol ettim, kalbim küt küt atmaya başlamıştı bile. Aile evinden çıktığım için artık rahat rahat görüşebilecek olmanın sevinci vardı içimde. Dilerdim ki, onunla aynı evde yaşayayım ama mümkün değildi, izin vermezlerdi.
Bir süre sonra kapının zili çaldığında dalgın bakışlarımı karşımdaki duvardan çekip oturduğum kanepeden fırladım. Hızla kapıyı açtığımda karşımdaki oğlanı baştan aşağı süzdüm; üstünde beyaz bir gömlek, altında mavi kot pantolon vardı. Gözlerinden birkaç ton koyu saçları her zamanki gibi dalga dalgaydı, ela gözlerinin içi parlıyordu. Yüzü küçüktü ve çene gamzesiyle oldukça tatlı gözüküyordu. Aramızda ufak, yaklaşık beş santimlik bir boy farkı olsa da gözüme çoğu zaman beş yaşında bir çocuk gibi geliyordu.
"Esat..." dediğinde büyülenmiş gibi onu süzdüğümü fark edip utansam da vakit kaybetmeden kollarımı beline dolayıp hızla kendime çektim. Kafamı saçlarının içine daldırıp temiz kokusunu ciğerlerime doldurdum. Nasıl özlemişim...
"Çok bekletmedim değil mi? Özür dilerim cidden trafik vardı." Yaptığı açıklama karşısında istemsizce kıkırdadım. Kafam hâlâ saçlarının arasında olduğu için sesim boğuk çıkmıştı. Benden bir cevap gelmeyince Barış da kollarını sırtıma doladı.
Kokusuna doyduğumda kolundan tuttuğum gibi içeri çektim. Ben arkasından kapıyı kapattığım sırada o da ayakkabılarını çıkardı. Hazırladığım masaya ilerlediğinde, "Sen mi hazırladın hepsini?" diye sordu, "Evet, beğendin mi?" dedim, dayanamayarak gidip arkasından sarıldım ona. O da elini kollarıma doladı.
"Zahmet etmeseydin keşke, ben yemiştim gelmeden önce." dedi ama o sırada boynunu sömürmekle meşgul olduğum için birkaç saniye ne dediğini idrak edemedim. Benden cevap gelmeyince kafasını arkaya yasladı, "Çok mu özledin beni?" dedi hasretimi hissetmiş olacak ki,
"Neden hiç gelmedin?" dedim, sesimde saklayamadığım bir hayal kırıklığı vardı, dudaklarım boynunda gezinirken küçük bir ısırık bıraktım omuzlarına doğru yol alırken. "Yemek yerken konuşalım mı? Acıktım birden." Ani ruh değişimi komik olsa da o an gülemedim, zar zor dudaklarımla istila ettiğim boyundan kendimi çektim, hafif ıslanmıştı. Lakin kollarımı çekemedim. "Hadi..." dedi ve elimi yakalayıp, belini kollarımdan kurtardı. Beni, kendiyle beraber masaya sürükledi.
Hazırladığım balığı yerken bir yandan da kırmızı şarabı yudumluyorduk, ekşi ama hoş ve ferah bir tadı vardı. Yemek boyunca bakışlarımı karşımdaki oğlandan çekemedim.
Şarap hafif başımı sızlatmaya başladığında, "Söyle artık," dedim, karnım doyduğu için balığı bırakmış sadece şaraba odaklanmıştım. "Neyi?" dedi, "Neden gelmediğini, artık sevmiyor musun beni?" Kurduğum cümlenin ağırlıyla şarabı kafamı dikip lıkır lıkır içtim, anında başım dönmeye başlamıştı.
"Saçmalama Esat," dedi, sinirlenmişti. "Eğer seni sevmeseydim, sonrasında olacakları bile bile buraya gelmezdim." dediğinde ben de sinirlenmiştim.
"Sonrasında ne olacak Barış?" dedim, sesim sert çıkmıştı. Şarabın da etkisiyle kanım kaynıyordu ve ben yine o amansız tartışmalarımızdan birine gireceğimizi anlamıştım. Oysaki bugün için tek amacım onu mutlu edip, buradan huzurla gönderebilmekti, "Yine benden ne saklıyorsun?" ama yapamadım.
"Esat, lütfen. Bari bugü-" Cümlesini tamamlanmasına izin vermeyerek, "Benden sakladığın şeyler olmasaydı şu anda huzurlu bir şekilde oturuyor olurduk Barış!" Ela gözlerinin dolduğunu gördüğümde içim acıdı, ne olur ağlamasın diye dua ettim içinden. Barış ağlak bir çocuk değildi ama ağladığında tam ağlardı. Bütün nefretini, öfkesini ve üzüntüsünü çıkarırdı. Şarabın da etkisiyle dokunsam ağlayacakmış gibi duruyordu.
"Böyle yapacaksan," dedi ve ayağa kalktı, anında panikle ben de ayaklandım, "ben gidiyorum."
Tam kapıya yönelmişti ki sandalyeden fırlayıp onu kolundan tuttum ve geriye, masaya doğru ittim. Hafif sarhoş olmaya başladığı için iyice sendeledi. Kalçası masaya değdiğinde dengesini toparladı. Ona doğru yaklaşıp iki elimi masaya dayadım. "Gidemezsin," dedim nefesim yüzüne değerken, nefesi hızlandı. "O zaman," dedi elini yüzüme götürüp yavaşça okşarken, "cevabını bildiğin sorular sorma Esat. Ailemi tanımıyormuş gibi konuşma!"
Barış'ın ailesi; muhafazakar olmasının yanı sıra aile şirketlerini Barış'a bırakacakları için adının çıkmasını istemiyorlardı. Bu konuda çok katıydılar. Dini açıdan da, bütün çocuklarını küçüklüklerinden beri Kuran kurslarına yolladıklarını söylemişti Barış.
Başlarda çok korkmuştu Barış, bir etkinlikte tanıştığımızdan beri diken üstündeydi zaten ama mevzu ciddiye bindiğinde ve ilişkimiz ileri gittiğimizde mahvetti kendini. İlk o zaman gördüm ağladığını, birlikte olduğumuz ilk gece.
Sevişirken bir anda ağlamaya başlamıştı, çok üstelemedim canı acımıştır diye düşündüm. O anki sevdiğimle birlikte olmanın verdiği hazla durmak da istememiştim açıkçası. Yine de durmamı isteyip istemediğini sormuştum ona. Beni kendine yaslayıp sorun olmadığını söylemişti, keşke dursaydım. Gecenin devamında kucağımda saatlerce cehenneme gideceğini düşündüğü için, ailesinin onu öldüreceğini düşündüğü için, iğrenç ve olağan dışı birisi olduğunu düşündüğü için ağladı. Saatlerce, ama ben ağlamadım. Kalbim ağladı fakat çaktırmadım. Benim ağladığımı görürse daha beter olur diye düşündüm nitekim onun ağlamadı bana işkence gibi gelmişti.
Benim salaklığım, bunca zaman en koyu şekilde dindar yetiştirilmiş çocuğa bunu yapmamam gerekirdi ama pişman da olmamıştım, onu iliklerine kadar hissedebilmek bana zaten cenneti tattırmıştı.
Bir süre sonra Barış da attı üstünden pişmanlığını. İlkimizden sonra ona dokunmakta tereddüt ettim, öyle ki sonrasında ilk adımı o attı. O da beni istiyordu çünkü, o gece, "Eğer Allah aşkımız için bizi cezalandıracaksa, dilerim senin günahlarını da bana yazar!" demişti benim saf kalplim.
"Nereye daldın öyle?" dedi Barış, anılarımdan sıyrılıp kendime geldiğimde derin derin Barış'ın gözlerinin içine baktım. Bakışlarım değişmiş olacak ki Barış anlamsızca gözlerimi turluyor, bakışlarımı çözmeye çalışıyordu.
"Barış," dedim, kalbim hızlanmaya, kanım bütün vücuduma yayılıp tenime yoğun bir sıcaklık vermeye başlamıştı. Kendimi karşımdaki çocuğa daha da bastırıp bacağımı bacak arasına yerleştirdim ve kulağına eğilip, "Beni özledin mi?" diye fısıldadım, o kadar yakındık ki Barış'ın kalp atışlarını göğsümde hissedebiliyordum. Neden bahsettiğimi anlamıştı.
"Evet..." dedi fısıltı gibi bir sesle, "Çok özledim..." dediğinde ise dudaklarıma arsızca bir sırıtış yerleşti. Kokusu burnuma dolarken kasıklarımda hissettiğim sancıyla karşımdaki çocuğu bacaklarından yakaladığım gibi kucağıma aldım. "Hadi bu gece bütün hasreti giderelim," dedim, ela gözler bir süre daha gözlerimi yokladıktan sonra dudaklarına buruk bir tebessüm yerleşti ve dudaklarıma derin bir öpücük bıraktıktan sonra kollarını boynuma doladı.
"Tamam," dedi uslu bir bebek gibi. Onu kucağımda bir kez daha zıplatıp merdivenlere doğru yöneldim.
Gecenin geri kalanında ne Barış'ın ailesini ne de diğer sıkıntılarımı umursamadım.
Sonunda sevdiğime kavuşmuştum.
![](https://img.wattpad.com/cover/254433630-288-k540394.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİN GÖZYAŞLARI (GAY)
Storie d'amore[TAMAMLANDI] İki büyük iş adamı... Aynı zamanda iki eski sevgili... "Kalbimin içini görebilseydin anlayacaktın aslında, ne çok ağladımı, seni ne çok sevdiğimi..."