3 Yıl Önce
"Sen, numaramı nereden buldun?" dedim buz gibi soğuk sesimle, kendimi salondaki siyah kanepenin üstüne atarken Arda ile yani Barış'ın kuzeniyle konuşurken nazik olma çabasına girmedim. Bu herife bunca zamandır büyük bir kin beslemiştim ve bunu ona hissettirmekten de hiç çekinmiyorum. Ayağımı karşımdaki ahşaptan yapılmış masaya uzatırken, karşı tarafın sesini dinledim.
"Barış'ın telefonundan. Ne itici, seni 'Her Şeyim' diye kaydetmiş. En son kız arkadaşımı böyle kaydettiğimde ilkokuldaydım!" Eh, onun da sesi de neşeden uzak bir tını vardı ama sesinin buram buram alay koktuğunu net bir şekilde hissedebilmiştim. Elimde olsa tam şu an telefonu yüzüne kapatırdım ama bir haftadır Barış'tan en ufak bir haber alamadığım için mecburen bu herife katlanmak zorundaydım.
"Sen ve senin ilkokul anıların, inan zerre sikimde değil. Barış nerede?" dedim tiksinti dolu bir sesle. Karşı taraftan bir süre hiç ses gelmedi ve bunu içimdeki öfkenin taşması için yeterli bir süreydi.
Kısa bir bekleyişin ardından, "Zaten ben de bunun için aradım seni. Barış'tan haber alamıyorum, babası evden çıkmasına izin vermiyor ve dolayısıyla da ona ulaşamıyorum." dedi, sesine ondan beklemediğim bir endişe hakimdi. Endişeden kan bütün vücuduma pompalanırken, hızlıca ayağa kalktım.
"Ne demek bu şimdi?" dedim duyduklarımı sindirememenin verdiği öfkeyle.
"Sus da bitireyim," dedi telefonun karşı tarafındaki ses. "Geçen bana ulaştı. Gittikleri şeyhin odasındaki telefondan aradı. Hiçbir şey yaptırmıyorlar çocuğa, ayrıca amcam da büyük bir baskı uyguluyormuş ona. Telefonunu da almışlar elinden." Duyduklarımın etkisiyle, büyük bir pişmanlık hissi bütün vücuduma yayıldı. Bir haftadır ona ulaşamadığım için pek bir çaba içine girmemiştim. Depresyonda olduğunu bildiğim için üstüne gidip onu daha da bunaltmak istememiştim.
Büyük hataymış.
"Neden?" diye bir fısıltı döküldü dudaklarımdan, "Neden beni değil de seni aradı?" dedim fısıltıma nazaran yüksek ve sinirli sesimle.
"Korktuğu için olabilir mi geri zekalı? Sonuçta onun bu hale gelmesinin sebebi sensin." dedi oldukça sakin bir sesle, onun sakin sesi beni daha da delirtirken ellerimi yumruk haline getirdim.
"Hayır hayır hayır," dedim hızlıca. Ağzımdan kısık bir kahkaha çıkarken, bunun sinirimin alameti olduğunu anladım. "Benim yüzümden değil, çocuk gibi Barış'ın eşcinsel olduğunu söyleyen bir orospu çocuğu yüzünden bu haldeyiz!" Yine kısa bir sessizlik oluştu.
"Doğru olanın bu olduğunu düşünmüştüm, küçüklüğümüzde de durum böyleydi. Kim bir hata yapsa diğeri hemen onun ailesine durumu yetiştirirdi. Gün sonunda, ailelerimiz her şeyi düzene sokardı. Düşündüm ki eğer söylers-"
"Ne düşündün?" dedim cümlesini bölerek. "Eğer söylersen Barış'ın bir anda hetero olacağını ve ailesinin onu tedavi edebileceğini mi düşündün? Bu kadar salak mısın gerçekten?"
"Bize bu şekilde öğretildi," dedi Arda. "Allah kimseyi eşcinsel yaratmaz, kadınlar ve erkekler birbiri için yaratıldı. Sapkın insanlardan oluşan Lut Kavmi'nin nasıl helak olduğunu bilmiyor musun sen!? Barış'ın aklı karışık sadece. Sen onu yanlış yola sürükledin, kim bilir kaç kere yaptınız o iğrenç şeyi." Öfkemi kontrol etmeye çalışarak, saçlarımı ellerimle sertçe çekiştirdim. Eğer bu herif yanımda olsaydı bütün sinirimi ondan çıkararak bir güzel döverdim ama şu anda hem bu mümkün olmadığı için hem de Barış'a duyduğum endişeden söylediklerini görmezden geldim. Bu cümleleri zaten sıkça duyuyordum, bir de bu geri zekalının aynılarını söylemesi pek şaşırtıcı değildi. Yine de içimdeki sinire hakim olmayarak, beyaz duvara ilerleyip sağlamından bir yumruk attım. Ardından bir tane daha. Ve bir tane daha.
Yumruk atmayı kestiğimde nefes nefese elime baktım. Parmak boğumlarım kan içinde kalmıştı ama yaşadığım öfke krizinden dolayı acıyı hissedememiştim bile.
Elimde sarkıttığım telefonu tekrardan kulağıma götürüp kısık bir sesle, "Beni neden aradın?" dedim. Çok geçmeden karşı taraftan, "Yardım etmeni istiyorum." diyen bir ses yükseldi. Alnımı sertçe ovalarken, "Devam et." diyebildim sadece.
"Barış beni aradığında şeyhe hangi gün ve saatte gittiğini de söyledi. Bir saat sonra görüşmesi var. Yanına git."
"Onu benden uzaklaştıran sendin ve şimdi sen mi yanına gitmemi istiyorsun?"
"Merak etme sana acıdığımdan değil, Barış için endişeleniyorum. Perişan haldeydi. Seni özlüyor." dedi, rş zamanlı olarak kalbime büyük bir sancı girdi, sanki biri eliyle kalbimi sıkıyormuş gibi hissediyordum. "Yanına git, kendine zarar vermesinden korkuyorum." dediğinde ise öfkem de üzüntüm de toz bulutu gibi uçup giderken tek hissedebildiğim has endişe ve korkuydu. Arda söyleyene kadar bu ihtimali aklımın ucundan dahi geçirmemiştim.
Anında telefonu kapatıp hemen yanımda, dış kapının eşiğinde duran askılıktan siyah kot ceketimi alıp giyindim ve hızlıca cebimi yokladım. Elimle araba anahtarını bulduğumda direkt kapıya yöneldim ve kendimi dışarı attım.
Tekrardan telefonumu alıp, el çabukluğuyla saniyesinde aramalar kısmına girip beni en son arayan numaraya mesaj attım:
Adresi at.
Telefonu cebime yerleştirirken, bir yandan da araba anahtarının düğmesine basarak kapılardaki kilidi açtım ve şoför koltuğuna yerleştim.
Ne olursa olsun, onu yakalamaya kararlıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİN GÖZYAŞLARI (GAY)
Romance[TAMAMLANDI] İki büyük iş adamı... Aynı zamanda iki eski sevgili... "Kalbimin içini görebilseydin anlayacaktın aslında, ne çok ağladımı, seni ne çok sevdiğimi..."