"EKMEK YİYEN KUTSAL TANRIM -" diye bağırdı Minho. Oturma odasına koşarken kapıyı kilitlemeye zahmet etmeden, dairesinin kapısını çarparak açarak. Jeongin'in kanepede oturarak doritos yediğini görünce rahatladı. "JEONGIN BURADA OLDUĞUNA O KADAR MUTLU OLDUM- bekle içeri nasıl girdin?"
Jeongin gözlerini devirdi, gözleri asla TV'den AYRILMAMIŞTI, "Sana da iyi günler."
"NE YAPTIĞIMI ASLA TAHMİN EDEMEZSİN!" Bunun yerine Minho çığlık attı, Jeongin'in önünde durup TV ekranını bloke ederek, "LÜTFEN, BENİ DİNLEMENE İHTİYACIM VAR" dedi.
Jeongin onu önünden çekti, "Umurumda değil. Umrumda olan tek şey o sevimli kıvırcık saçlı herif kahrolası bir aptalla nasıl çıkıyor." Sinirlendi, elindeki doritosu televizyona tehdit edercesine konuşurken uzattı , "Yani resmen çok daha fazlasını hak ediyor, ona baksana zeki ve sevimli, ugh niye hayatımda hiç çekici insanlar tanımıyorum ki."
Minho içini çekti, Jeongin'in yanındaki koltuktaki boşluğa kendini atarak ona bir bakış attı, "Bu çok utanç verici." mırıldandı. Elini dramatik bir şekilde cips paketine soktu.
Jeongin gözünü bile kırpmadı, "Anlatma o zaman."
"Yani ilk başta-"
"Ve yine de bana söyleyeceksin," diye inledi Jeongin, ama nazikçe yerinde kıpırdadı. Minho'ya baktı. Çocuğun sinsi bir şüphesi olmasını hissetmesine rağmen Minho, Jeongin'in kulaklarından birinin anlatacağı olay yerine TV'ye odaklandığını görebiliyordu.
Teorisinin doğru olduğunu kanıtlayan Minho sessizce "Jisung'a numaramı verdim" dedi.
Bir duraklama oldu, TV'deki sunucu bile tepki vererek konuşmayı bırakmıştı resmen. Jeongin sanki bir realite şovundaymış gibi olan çığlığı evde yayıldı.
"SEN NE?!"
Daha sonraki 20 dakika, hem Jeongin hem de Minho'nun koltukta aralarındaki telefona yoğun bir şekilde bakmalarından oluşuyordu. Telefon onlara şu an bir mesajla ilgili bildirimde bulunmak zorundaydı. İlk başta Minho, Jisung'un ona bu kadar erken mesaj göndermeyeceğini söyleyerek direnmişti, ta ki Jeongin kendisine gelsin diye kafasına tokat atana kadar.
"Seni bok herif, muhtemelen mesajını göndermeden önce elli kez yeniden yazıyordur. İkiniz de çok umutsuzsunuz." derin bir nefes aldı. Tüm öfkesini bastırıyor gibiydi, "İkiniz de can sıkıcısınız . Bu tumblr saçmalığı ile başa çıkamıyorum. "
Minho biraz gücenmiş bir şekilde kaşlarını çattı. Ta ki Jisung'un ona mesaj atmasını gerçekten istediğini anlayıncaya kadar. Onunla bir, iki veya on iki randevuya çıkmak gerçekten onun için sorun olmazdı. Ve kesinlikle sarılmalara, öpüşmelere ve onunla geçireceği sakin sabahlara aldırış etmez-
zzz.
Jeongin telefona baktı. Minho ise (dramatik bir şekilde) şaşkınlıkla koltuktan düştü, kollarını etrafa savurdu.
Bir mesaj.
Minho yayıldığı yerden başını kaldırdı. Tam olarak şu anda ne yapacağından emin değildi. Ana ekranına küçük bir göz attı, duvar kağıdında bir yıl önce plajda arkadaşlarının samimi bir fotoğrafı vardı.
Bilinmeyen
Hey tatlım, bu senin
gelecekteki koca <3
Minho'nun, Jeongin'in yüzüne hakim olan sırıtmayı görmek için başını kaldırmasına bile gerek yoktu. Sesinden anlaşılığı gibi alaycı bir tonda, "Eee Juliet ... Romeo'nuza yakın zamanda cevap verecek misin?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Espresso || Minsung
Fanfiction-Kahve Dükkanı fici- (düzenlenecek) "Kendini es press yola*, dostum" [Jisung'un her gün sevimli barista ile flört etmek için geldiği kafe ve Minho'nun, espressosuna tükürmeye çok yakın olduğu müşterisi.] *Espresso ile yapılan bir kelime şakasıdır. Ç...