Kapıyı açan kızıl saçları ve sinirli gözleri ile Ron Weasley'di. Sinirle soluyor ve ağzını açtığı an Draco'nun üstüne atlayacak gibi duruyordu.
Draco'nun gülen yüzü düştü ve içeriyi görmek için kıpırdandı. "Harry yok mu?"
Ron Draco'nun yanağına sert bir yumruk patlattı. "ONUN ADINI AĞZINA ALAMAZSIN SENİ PİÇ KURUSU! ONU ÖLDÜRDÜN VE HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ BİR DE EVİNE GELİYORSUN!"
Draco sızlayan yanağını tutmuştu ama canını yakan yumruk değil sözlerdi. "Ben... Ben Harry'i öldürmedim. Hayır öldürmedim!"
Ron diğer yanağına da sert bir yumruk patlattı. "ONUN ÖLÜMÜ SENİN SUÇUN GÖT HERİF!"
Bir yumruk daha atacakken onu durduran arkasından gelerek omuzunu sıkan Hermione'ydi. "Ron ben halledeceğim. Sen içeride bekle."
"Seni asla o hasta piç ile yalnız bırakmam!" Demişti Ron ağzından tükürükler saçarak. "Bunu konuştuk Ronald. Ben halledeceğim. Bana zarar vermeyecek."
Ron'u zorla içeri ittirdiğinde Hermione montunu alarak dışarı çıkmıştı. "Yürüyelim mi Draco?"
Draco kafasını sallayarak onaylarken ikili sahil tarafına geçerek yürümeye başlamıştı. Evden uzaklaştıkları gibi Draco'nun sorduğu ilk soru aklını en çok meşgül eden soruydu. "Harry... Ben Harry'i öldürmedim değil mi? Ben Cedric'i öldürdüm. Harry sağlıklı değil mi? Bana o iyi demiştin!"
Hermione kolunu tutarak onu sakinleştirmişti. "İlk bir banka oturalım. Bu ayakta konuşulacak birşey değil." Bunu o kadar sert bir ses tonu ile söylemişti ki Draco itiraz edememişti.
Bir banka oturduklarında Hermione Draco'nun ellerini sıkarak söze başlamıştı. "O akşam... Kurşun yönünü şaşırdı. Teknik bir arıza sonucu kurşun başka birine isabet etti. Harry'e."
Draco'nun gözleri dolduğu gibi kafasını iki yana sallayarak itiraz etti. "Hayır o ölemez-"
"Draco dinle." Dedi ve devam etti. "Harry o gece orada öldü. Sen hapishaneye girdin. Cedric yurt dışına kaçtı ve izi bulunamadı."
Draco'nun göz yaşları yanaklarından akıyor ve yüzünde beyaz şeritler bırakıyordu. "B-b-bu imkansız. Cedric öldü. Onu gördüm."
Hermione kafasını iki yana salladı. Evde bu konuşmayı yüzlerce kez tekrar etse bile hala bunları anlatmak onu ağlatıyordu. "Detayları bilmiyorum ama o gece beyninde birşeyler oldu. Beynin o sahneyi değiştirdi ve ölü olan kişiyi Harry değil de Cedric gibi görmeni sağladı."
Draco durdu. Zihninden neredeyse ışık hızı ile görüntüler geçiyordu. Gördüğü o kabuslar, kucağında yatan ve kanlar içindeki Harry'nin bedeni, attığı çığlıklar, en sonunda hissizleşmesi ve zihninin görüntüleri değiştirmesi, mahkeme salonunda öldürülen şahısı Harry olarak tanıtmaları ve Draco'nun çıldırarak itiraz etmesi... Hepsi birden zihnine yerleşmişti.
Bu ağlamasını daha da şiddetlendirdi. Çığlık atarak ağlıyordu. Kendinden tiksiniyordu. Nasıl bunu yapabilirdi? Nasıl uğruna öleceği adamı öldürebilirdi? Nasıl bunu unutabilirdi? Nasıl onu öldürdüğü için hiç acı çekmezdi?
Çekiyordu işte, iki yıldır hiç çekmediği o acı göğsünü dağlıyor ve ciğerlerini sıkıyordu. Suçluluk ve acı karnını yumrukluyor ve düşünmesini engelliyordu. Neredeyse ölüyordu.
Canı acıyordu, ağlamaktan nefes alamıyordu ve ciğerleri nefes ihtiyacı ile zonkluyordu. Çığlık atmaktan boğazı acıyordu ama asla bırakmıyordu. O sevdiği adamı öldürmüştü ve tüm acıları çekmeyi hakediyordu.
Ne kadar ağladığını bilmiyordu. Ağlıyordu çünkü ölmeliydi. Ağlıyordu çünkü işte şimdi gerçek anlamda delirmişti. Ağlıyordu çünkü sevdiği adamın canına kıymıştı. Ağlıyordu çünkü Cedric hala yaşıyordu.
Aradan saatler geçti belki, günler bile geçmiş olabilirdi. Bir an ağlaması normale dönerken bir an çığlık atarak tepiniyordu. Bir an hıçkırırken diğer an bağırıyordu.
Hermione ise saçlarını okşuyor ve bunun gencin ağlamasını şiddetlendireceğini bilse bile olan diğer olayları anlatıyordu. "Harry ailesinin yanına gömüldü. Her hafta sonu hepsinin mezarına zambak bırakıyorum. Toprağını suluyorum. Ona iyi bakıyorum. O cennette ve üzülmeni istemiyor. Sana dediklerimi hatırlıyor musun?"
Draco ağlamayı kesmeden kafasını iki yana salladı. Hermione ise aylar önce dediklerini ezberden tekrarladı. " 'Şuan iyi ve sağlıklı. Mutlu olmaya çalıştığına eminim. O da seni bekliyor. Yanına gelmeni bekliyor. Seninle yine birlikte olmayı bekliyor.' Demiştim sana. Ama sen sakın onun yanına gitme tamam mı?"
Draco susarak ağlamaya devam ediyordu. Artık Hermione bile yer yer hıçkırmaya başlamıştı. Yine de anlatmaya devam etti. "Buraya geleceğini biliyorduk. O yüzden senden önce evinize geldik. Sen geldiğinde ben tuvaletteydim o yüzden kapıyı Ron açtı. Sana sinirli çünkü seni suçluyor ama ben seni suçlamıyorum. Elinde olsa asla ama asla yapmayacağını biliyorum."
Draco ağlamaya devam etti. İhtiyacı olan tek şey ağlamaktı, ölene kadar ağlamaya da kararlıydı. Ağlamak zorundaydı. Sevdiği adam için iki yıl hiç ağlamamıştı. Şimdi iki yıl için ağlamak zorundaydı. Göz yaşları kurusa bile ağlamak ve acı çekmek zorundaydı.
Draco biraz kendine geldiğinde sahilden gittiler, Hermione onu yakındaki bir otele yerleştirdi. Kendisi de Ron'un yanına döndü.
Draco ağladı, asla ağlamayı bırakmadı. Uyumadı, sadece ağladı. Kendine kızdı. Odayı dağıttı. Bulduğu herşeyi yerlere attı ve kırdı. İçindeki acı sönmemişti. Bu yüzden ağladı. Sanki ağlamak Harry'i geri getirecekmiş gibi ağladı.
Gözleri her uykusu geldiği için kapandığında kendine tokat atıyordu. Uyumamalıydı.
Sevdiği adamın sonsuz uykusuna sebep olmuşken o uyuyamazdı, yoksa bu da kendini asla affetmeyeceği şeylerden birisi olurdu. Ve bu liste son günde çok fazla artmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/250835505-288-k360781.jpg)