12.

130 10 7
                                    

Yine sıçrayarak uyandım. Korku dolu gözlerle etrafıma bakarken nerede olduğumu hatırlamaya çalıştım. Her yer sarı, açık kahve ve krem renklerinin tonlarıydı. Hala saraydaydım. Ama hala o kabus tüm canlılığıyla bana saldırıyordu. Birden omuzumda tüylü bir el hissettim.

"İyi misin çocuğum ? " dedi Toriel bana bakarken. Ona sakince bakmaya çalıştım ama başaramadığımı hissedebiliyordum. O yüzden bende duygularımı saklama şeklim olan sarılmayı seçtim. Ona sıkı sıkı sarılırken konuşmaya devam etti.

"Yine aynı kabus değil mi ?" Dedi Toriel. Kafamı salladım. "İzin ver Sansla konuşayım . Bu böyle devam edemez." Dedi Toriel. Ona hışımla baktım . "Hayır . Arkadaşlığını bozmak istemiyorum." Dedim bir anda.

Toriel bana gülümsedi. Ağzımdaki baklayı çıkarmıştım.
"Demek tüm derdin bu ha ? Merak etme küçüğüm . Sansla benim arkadaşlığımız bitmez . Tamam yaptığı hiç hoş bir şey değil ama onunla ilgili bilmediğin çok şey var. Benim anlatamayacağım,  kendisinin bile kabul etmekte ciddi şekilde zorlandığı şeyler. Bana sorarsan kendine biraz zaman ver . Sonra git konuş onunla." Dedi Toriel güven vermek için.

Ona gülümsedim ve koltuktan kalkıp , sarayın bahçesine indim. Saray muhafızlarının antrenman saatine denk gelmiştim. Kral Asgore ile Saray muhafızlarının başı Undayne tam karşılarında  durmuş onlara emirler yağdırıyorlardı. Yüzlerindeki ciddiyet o kadar komikti ki kendimi tutamayıp gülmeye başladım.

Ama sanırım biraz fazla sesli gülmüş olmalıydım ki birden üstümde iki tane gölge belirdi. Başımı utançla yukarı kaldırınca iki tane gülen yüzle karşılaştım.

"Fu fu fu. Sanırım bir kaçak yakaladım. Burada ne yapıyorsun serseri?" Dedi Undayne. Başımı öne eğip utanarak konuştum.
"Şey. . . Ben sadece izliyordum. Çok eğlenceli görünüyordu. Yüzünüzdeki ciddiyette bana komik geldi." Dedim. İkiside bana baktılar ve gülmeye başladı. Undayne beni kollarımdan tutup omuzlarına oturttu.

"Madem eğlenceli buldun serseri, denemek ister misin?" Dedi Undayne. Kafamı olumlu anlamda salladım. Beni aşağı geri bıraktı ve elime bir mızrak verip bir hedef tahtası getirdi. O noktadaki herkesde çekildikten sonra mızrağı hedef tahtasına attım. Tam on ikiden bir vuruş yaptım. Arkadan bir alkış koptu.

"Vay be serseri. Bize hiç iyi bir nişancı olduğun söylenmemiştin." Dedi Undayne. 

Bir süre daha böyle eğlendikten sonra oradan ayrıldım ve Snowdine doğru yol almaya başladım. Ne kadar Sans'ı görme ihtimalimi bilsem de oraya gitmek istiyordum. Toriel'in tamir etmiş olduğu kazağımı giydim ve yol almaya başladım.




















Sans'ın gözünden

İki gün . Tam olarak iki gün geçti ve hala çocuktan bir haber yok. Tek bildiğim şey onun ölmediği. Başka hiçbir şey yok. Grillby olanları bilip anlayan tek kişi. Zaten şu iki günde gece yarısı geliyorum sabaha kadar çıkmıyorum. Grillby beni anladığı için derdime derman oluyor. Hatta dün gece sarhoş olmama bile izin verdi. Ama hala ruhumdaki derin fiziksel ve ruhsal acı kaybolmuyor. Aksine dahada büyüyor. 

"Sans senin bu insanla konuşman lazım." Dedi Grillby. Ona kafamı kaldırıp yorgun gözlerle baktım.
"Nasıl ? Bana söylediklerini duymadın. Hala kafamda çınlıyor. Güvenini kırdığımı söylemesi , ona değer verdiğimi 'sanması' , boynundaki morarma . .  . Benden nefret ediyor. " dedim .

Bir süre bu şekilde sessiz kaldıktan sonra aklımdaki en değerli kısmı çevirdim kafamda. 'Sana inanmıştım. Sandım ki . . . Bana değer veriyorsun'. Biliyordum . Bana karşı küçükte olsa bir şeyler hissediyordu. Ama şimdi o umut bir kibritle kül oldu gitti.

Yakut Melek ve Safir Şeytan || Birinci Kısım ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin