çocuğun arkasında devasa simsiyah bir gölge duruyordu parmakları oldukça uzun ve sivriydi elleriyle çocuğun omuzlarından tutuyor sinsice gülümsüyordu yüzündeki gülümseme iyice büyürken eğildi ve çocuğun kulağına birşeyler fısıldamaya başladı çocuk ölü gözlerle bakarak hiç tepki vermeden onu dinliyordu siyah silüet ve çocuk arasında hissedilen bağ gittikçe dahada kuvetlendi siyah silüetin konuşmasını bitirip geri çekildiğinde çocuk biraz ilerleyip az ötede duran bıçağı yerden aldı itaatkar bir şekilde dirseğinden bileğine kadar yavaşça bir çizik attı kimse bu yavaşlıkta açılan bu derin yaranın acısına dayanamazdı ama çocuğun yüzünde hiç bir tepkime yoktu sadece duygusuz yüzünün göz yaşlarıyla süslenmesine izin veriyordu siyah silüet çocuğun arkasından o uzun ve sivri parmaklarıyla çocuğun boğazını kavrayıp eğildi ve birşeyler daha fısıldadı bu sefer çocuk bıçağı havaya kaldırarak birkaç saniye bekledi ve boğazına sapladı kan heryere sıçramıştı çocuğun cansız bedeni yerde yatarken siyah silüet bir süre sivri dişleriyle sırıtıp aniden ortadan kayboldu pencereden giren ay ışığı yerde cansız bir şekilde yatan çocuğun bedenini aydınlatıyordu gece sesizdi gökyüzü aralıklı olarak bulutlarla süslenmişti çimenler rüzgarla dans ediyordu siyah silüetin bir adı vardı adı ölümdü herşeyden vazgeçmiş olanlar ölümü dilerdi binlercekez yalvarırlardı ölmek için göz yaşlarıyla
bağırarak ararlardı ölümü ama ölüm onları sadece uzaktan izlerdi umutsuzluklarına sesizce gülerdi ve beklerdi , ölümü arayanların mutlu olmasını beklerdi kendilerine yeniden yaşamak için bir sebep bulmalarını beklerdi ölümü arayanlar artık mutlu olduklarında ve ölümü istemedikleri bir zamanda gelirdi onlara bu sefer aynı umutsuzlukla yaşamak için yalvarırlardı ölüme insanları ilginç ve aciz yapanda buydu onun için hem ölmek hemde yaşamak için yalvarışları