Bugün günleri saymayı bırakalı 80 gün oldu. En son hangi günde kaldığımı unutalı 80 gün...
Bir gece vakti, odamda bir başımayım. Gözlerimi kapatmak için bile çok yorgun hissediyorum. Mutsuzluk da insanı uyutmuyormuş. Yıllar oldu öğreneli ama hâlâ kabullenemedim. Duygularım günden güne körelmiş. Duyularım ise hiç olmadıkları kadar güçlüler. En ufak bir ışık hüzmesi gözlerimi yakmaya yetiyor artık. Saçlarımı kaşıyorum. Çarpışıp sarılıyorlar. Uzadıklarını fark ediyorum. Sanırım artık kesmeliyim...
Odamın kapısı çalıyor. Ürküyorum biraz. Sık sık çalınmaz kapım. "Gir." diyorum. Kullanılmamaktan çatallaşmış sesim. Kapı açılıyor. Ev arkadaşım Berrak kafasını uzatıyor içeriye doğru. Soruyor;
"Bir şeye ihtiyacın var mı?" Birkaç saniye bekledikten sonra ekliyor:
"Eğer yoksa uyuyacağım. Yarın önemli bir sınavım var."
Düşünüyorum. Neye ihtiyacım var acaba. Sıcak bir sarılma olabilir mi? Ya da bir gülümseme? Muhtemelen hayır.
"Teşekkür ederim. Bir şeye ihtiyacım yok. Sana iyi geceler. Umarım sınavın iyi geçer."
Kafasını sallayıp çıkıyor. Kendi başıma kalıyorum yine. İç muhakemem sürüyor. Uyumalı mıyım yoksa uyuyakalana kadar beklemeli miyim? Bilmiyorum. Gözlerim ağırlaşmıyor. Bilgisayarımın ekranına bakıyorum. Beynim almıyor daha fazla bakmayı. Bilgisayarı kapatıyorum. Kafamı masaya koyuyorum. Uzun zamandır hareket ettirmediğim boynum ağrıyor. Soğuk cam masa da başımı ağrıtıyor. Gözlerim kapanmış kendi kendine. Farkına bile varmıyorum.
"Gece Hanım hâlâ uyuyor. Uyanana kadar yukarıya çıkmayın."
Koridordan gelen seslerle zihnim uyanmaya başlıyor. Kafamı kaldırmaya çalışıyorum ama boynumun ağrısı izin vermiyor. Yine masada uyumuşum. Hiç sağlıklı değil. Gözlerimi açıyorum yavaşça. Odam hâlâ karanlık. Perdelerimi kapatmamıştım yatmadan önce. Demek ki güneş daha doğmamış. Berrak'ın sesi sınav için erkenden çıktığını işaret ediyor. Çalışanlarla konuşuyor olmalı.
Ayağa kalkıyorum. Güneş görmemekten dökülen saçlarım dağılmış ve kazağımın omuzlarını kaplamış. Kazağı çıkarıyorum üstümden. Yatağımın sol çaprazındaki küçük dolabı açıyorum. Benzer bir kazak çıkarıp giyiyorum. Banyoma doğru ilerliyorum. Çapaklı gözlerim yine bana bakıyor. Göz göze geliyorum kendimle. Mantıksız değil mi? Göz göze gelmeme ihtimalim var sanki... Hâlâ elimde olan kazağı fark ediyorum sonunda ve sepete fırlatıyorum. Bileğimdeki ince siyah tokayla saçlarımı topluyorum. Yüzüme birkaç kere su çarptıktan sonra yatmadan önce dişlerimi fırçalamamanın verdiği rahatsızlıkla diş fırçamı aramaya koyuluyorum. Daha sonra attığımı hatırlıyorum. Lavabonun üstündeki aynalı dolabı açıp yeni bir diş fırçası alıyorum. Dolapta kalan yirmi kadar diş fırçası ise bana sırıtıyor. Fırçanın kabını çıkartıp çöpe atıyorum. Diş macunu sıkıp ağzıma götürürken gözlerim dalıyor. Nedeni anlayamadığım bir karanlık çöküyor tekrar üzerime. Dişlerimi aceleyle fırçalayıp banyodan çıkıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanın Notaları
General FictionKendini evine ve zihnine hapsetmiş bir kadının yaşamayı öğrenişi.