ULU HAKAN : SULTAN 2. ABDÜLHAMİT

29 8 24
                                    

Bu sabah Saliha Hanım'ın mutfağında hummalı bir çalışma vardı. Eltisi Meryem Hanım ile birlikte bir yandan poğaça, börek, kek ve de hasta çorbası olan telbine çorbasını elbirliği ile  yapıyorlar. Mutfakta işleri biten hanımlar ev halkına seslenip hep birlikte evden çıktılar.

Yapılan yiyecekler ile birlikte bir miktar meyve ve sütle birlikte köyün diğer ucunda olan yaşlı ve hasta olan Muhsin amca ve Neriman teyzeyi ziyarete gidiyorlardı. Saliha hanım çocuklarına bu yaşta Sünneti seniye olan hasta ziyaretini uygulamalı ile birlikte öğretip, aşılamak istedi. Zira artık zaman Sünneti seniyelerin teker teker kaybolduğu zamandı. Böyle nadide konularda hassas olmalı ve çocuklarımıza bunu aktarmalıyız diye düşünürken çocuklara bir uyarı gerkesiminde hatırlatmada bulundu.

"-Ahmet, Ayşe evlatlarım! Hastanın yanınada fazla oturmamak, durumu iyi ise kendisi için şifa talebinde bulunmak, iyi değilse Tevbe ve sabrı tavsiye etmek, kendisine nasihatte bulunmak ve ondan dua istemek sünnettir. Unutmayalım bunu güzel evlatlarım benim. "

Her ikisi birden annelerini onayladıktan sonra yollarına devam ettiler. Meltem hanım geldiklerini söylediğinde bizim iki ufaklık geldikleri eve baktılar. Tek katlı müstakil bir evdi. Kocaman bahçesi, demir paslı kapısı, tuğladan çatısı, yer yer dökülmüş duvar sıvası, boyası ise eskimişti. Lâkin bu eski görümüne rağmen bahçenin temizliği ve rengarenk çiçekler bu eski görüntüleri akıldan hemen siliyor.

Hep birlikte içeri girdiğinde, evin bir odasında somyenin üzerinde yatan bir amca vardı. Baş tarafındaki duvarda Osmanlı bayrağı, karşı duvarda hançer, kılıç ve eski bir tüfek vardı. Herkes geçmiş olsun dileklerinde bulundu tıpkı az önce yoldayken Saliha hanım uyardığı şekilde. Ardından konuşmaya daldıklarında Ahmet'i in gözleri her iki duvarda kalmıştı. Bunu fark eden yaşlı amaca Ahmet'e doğru dönüp,

-"Ha bu duvarda gördüğünüz kılıçı benim dedem 20 yaşındayken Çanakkale'de kullanmış. Bize hatıra kalmış. Bizde gelecek nesillere aktarıyoruz."

Ahmet heyecanla,
-"Peki bu hançer?"

-"Onu ulu Hakan Abdulhamid Han hazretleri, dedemin dedesine üstün başarısından dolayı hediye etmiş."

-"Hangi başarısı?"

-"Bilmem sırdır. Abdulhamid yakınında ve hizmetinde bulunanlar büyük bir sırdır ve o sırlarını eşlerine dahi açmazlar."

-"Vayy be merak ettim doğrusu."

Hemen araya giren Ayşe,
-"Bende merak ettim."

-"Zaten sensiz olmaz küçük kardeşim."

Odada bulunan herkes bu iki bıcıra güldü. Ardından hasta yatağından genç bir delikanlı gibi doğrulan yaşlı amaca sordu,

-"Sizlere onu tarih kitapları dışında olan özelliklerini anlatayım mı?"

Herkes onay verince anlatmaya başladı bizim yaşlı ve hasta olan amca. Eee Osmanlı deyince akan sular dururdu Osmanlı evlatlarına.

-".....Dine olan bağlılığı, güzel ahlakı, edep ve hayası, akıl ve adaletiyle bilinen ikinci Abdülhamit Han, milleti için gece gündüz çalışmış onun tahtan indirilmesinin üzerinden 10 yıl geçmeden devletin dörtte üçü elden çıkmış. Onun, tahtan indirilmesiyle Ortadoğu kan gölüne çevrilmiş Arap alemi siyonizmin kölesi haline gelmiştir.

Sultan İkinci Abdülhamit, yıkılmak üzere olan Osmanlı Devleti’ni uyguladığı politikalarla 33 yıl ayakta tutmayı başarmış, kendi ülkesinde değil, bütün İslâm âleminde tabiî ve sembol bir lider vasfına ulaşmış müstesnâ bir şahsiyettir.

UMUDA İZ BIRAKANLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin