T.C' NİN BEŞİNCİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANI: ÖMER NASUHİ BİLMEN

22 5 6
                                    

Ayşe:
- "Akif abi Erzurumda hangi okulda eğitim görüyordun ki sen?"

Akif Ayşe ve Ahmet'in Erzurumdaki teyzelerini oğluydu. Yaz tatili için bir kaç günlüğüne köye gelmişlerdi.
Ve bizim meraklı Ayşemiz cevabını duysa dahi anlayamayacağı soruları sıralamaya başlamıştı.
Akif gülerek "Teyze kızı söylesem dahi nerden bileceksin ki o okulu. Ama madem sordun Ömer Nasuhi Bilmen Ortaokulunda sekizinci sınıf öğrencisiyim." dedi.
Ayşe durur mu durmaz tabi daha tatmin olmadı.

- "Peki Akif abi Ömer Nasuhi Bilmen de kim?"
Her şeyde bilmişlik eden Akif'ten çıt çıkmadı. Bir cevap bulamayınca da istemeye istemeye bilmediğini söyledi.
E tabi bilmediğinden canı sıkılınca çocukların yanından ayrılarak ev gitti.
Ahmet:

- "Abicim neden öyle yaptın? Mahcup oldu Akif."

- "Ama abi ben nerden bileyim bilmediğini. Hem bunda ne var ki alt tarafı bilemedi, zaten bizde bilmiyoruz." dedi sırıtarak.

Ayşe haklıydı yalnızca bir soruydu lakin Akif şu her şeyi bildiklerini sananlardandı. Ne yapalım böyleleri için bu durumlara düşmek kaçınılmaz.
Bildiğinden emin olsa dahi ukalalık yapmamalı kişi. Neyse dönelim bizim çocuklara yine bir yolculuk gözüküyor.
Hatta bizim çocuklar bzi beklememiş bile :) Haydi haydi yetişelim bizde.

- "Abiciğim şart mıydı bu gün gelmemiz? Geldiğimz tarih ve yer dışında bir araştırma yapmamıza da fırsat vermedin ki.
Hem bak Akif bahçeye çıkarda bizi göremezse annemize sorar. Yahu sonra ne diyeceğiz biz?"

- "Amaaan abiş sende çok mızmızlanıyorsun. Hem ben baktım Akif abi yine bilgisayarından oyun oynuyor. Bizim yokluğumuzu asla farketmez.
Ve evet bu gün gelmeemiz şarttı çok sıkıldım ne yapayım yani >﹏<"

- "Tamam tamam bir şey demiyorum zaten ben de sıkılmıştım. Hadi o zaman kapıyı çal bakalım." dedi Ahmet.
Ayşe tam kapıyı çalacakken ise onu durdurdu ve şöyle ekleme yaptı sözlerine.

- "Bu arada küçük hanım abiye mızmızlanma denmez bunu sonra konuçacağız. Şimdi kapıyı çalabilirsin."

- "Abi ya" diyerek sırıttı Ayşe daha sonra kapıyı çaldı. Biraz bekledikten sonra kapı açıldı.
Kapıyı açan genç bir adamdı ne için geldiklerini sorduğunda Ahmet durumu izah etti genç adam babasını tanımak isteyen çocukları eve davet etti.
Çok kısa bir süre bekledikleri odadan içeri Ömer Nasuhi Bilmen olarak tahmin ettikleri kişi girdi. Çocuklara kendini tanıtınca tahminleri doğru çıktı.
Çocuklar isteklerini kendisine de bildirdiler ve Ömer Nasuhi Bilmen anlatmaya başladı:

- "1882'de (hicrî Rebîülevvel 1300, Rûmî 1299) Erzurum'un Salasar köyünde doğdum.
Babam Hacı Ahmed Efendi, annem Muhîbe Hanım'dır.
Küçük yaşta iken babamın vefatı üzerine Erzurum Ahmediyye Medresesi müderrisi
ve nakîbüleşraf kaymakamı olan amcam Abdürrezzak İlmî Efendi'nin himayesinde yetiştim.
Amcamdan ve Erzurum müftüsü Narmanlı Hüseyin Efendi'den ders okudum.
İki hocam da yakın aralıklarla vefat edince İstanbul'a gittim (1908) ve Fatih dersiâmlarından Tokatlı Şâkir Efendi'nin derslerine devam edip icâzet aldım (1909)."

- "Efendim dersim da nedir?" diye araya girdi Ayşe.

Zatımız cevapladı.

- "Osmanlıda, özel bir sınavı kazanarak medreselerde ders verme yetkisini elde eden müderrislere verilen san demektir kızım."
Ayşe anladığına dair başını salladı ve zatımız anlatmaya devam etti.

- "Ayrıca Ders Vekâleti'nce açılan imtihanı kazanarak dersiâmlık şehâdetnâmesi aldım (1912).
Bu arada okumakta olduğum Medresetü'l-kudât'ı (Osmanlı'nın son döneminde kadı yetiştiren okul.) da bitirdim (1913).
Burada dört yıl hukuk tahsilimi yaptım.
1912 yılında açılan ruus imtihanını kazandım. Fatih dersiamı olarak göreve başladım.
1913’te Fetvahâne-i Âli müsevvid mülazımlığına tayin edildim. Bir yıl sonra başmülazımlığa terfi edip, Ağustos 1915’te Hey’et-i Te’lifiyye üyesi oldum.
18 Mayıs 1916’da Darül-Hilafe Medresesi Kısm-ı Âli fıkıh müderrisliğine,
Nisan 1917’de Mahkeme-i Temyiz Şer’iyye Dairesi Terekeye Müteallik I’lamat Telhis Mümeyyizliğine getirildim.

UMUDA İZ BIRAKANLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin