İçeriye girdiğimde burnuma gelen harika kokular iştahımı kabartmaya yetti hatta arttı bile. Salona ilerlediğimde Züleyha ablanın yine paşalara layık bir sofra hazırladığını gördüm. Sahanda yumurtalar, sütlü çörekler ve daha nicesi sabahın en güzel saatlerinde hem soframızı hem de gözümüzü şenlendiriyordu. Masaya ilerlerken herkese günaydın demeyide ihmal etmiyordum.
"Günaydın baba, günaydın anne, günaydın kardeşlerim."
Babam bana dönerek;
"Günaydın kızım, bakıyorum her zaman ki gibi erkenden kalkıp kahve keyfini yapmışsın. Bir gün sözüm olsun ben de seninle sabah erkenden kalkıp bol köpüklü bir kahve içeceğim. Hem baba kız dertleşiriz. Öyle değil mi?"
"Ah ne hoş olur babacım. En kısa zamanda mutlaka."
Üvey annem iri kahverengi gözlerini tam üzerimde sabitlemişti. Konuşmaya dahil olmak ister gibi bir havası vardı;
"Afitap kuzum,bundan sonra üzerine hırka almadan dışarıya çıkmak yok tatlım üşütüp hasta olmandan korkuyorum."
Bu kadın babam evdeyken ne kadar da tatlı dilliydi öyle. Keşke babam hep evde kalsa;
"Tabi annecim bundan sonra daha dikkatli olacağım."
Babam minnetle,üvey annemin gözlerine baktı;
"Sen olmasan ne yapardım bilemiyorum. İyi ki varsın."
"Mehmet Veli Efendicim, siz de iyi ki varsınız. Siz olmasanız bu koca konağı kim çekip çevirecek."
Babamın gözlerindeki minnet ifadesi yerini mutluluğa bıraktı. O mutluydu. Onun mutlu olması beni de mutlu ediyordu;
"Vahidecim akşamki Yılmaz Edip beylerin balo davetini unutmadınız öyle değil mi?"
"Aaa unutur muyuz hiç . İki hafta önceden hazırlıklarımızı yaptık. Tek eksik baloda giyeceğimiz elbiseler onların da eli kulağındadır.Terzi Mualla hanım birazdan burada olur. "
"Pekala canım."
Akşamki baloyu İstanbul'un ileri gelenlerinden aynı zamanda babamın da çok yakın arkadaşı olan Yılmaz Edip bey düzenliyor. Uzun yıllardır Fransa'da olan Yılmaz Edip bey ve ailesi hem bu baloyla yurda gelişlerini kutlarken hem de uzun yıllardır görmediği İstanbul camiasını da yakından tanıma fırsatını elde etmek için düzenliyorlar. Akşam yaklaşık yedi büyük aile bu baloda buluşacak. Tabi üvey annem Vahide hanım bu fırsatı kaçırmak istemiyor. Eşinin kendisine ne kadar değer verdiğini, ne kadar varlıklı olduğunu tüm haşmetiyle göstermek istiyor.
Bunun için davet haberini aldığımız günden bugüne dek tatlı bir telaş aldı bizi. Her şeyin en muntazamına para harcandı. Elbise kumaşları özellikle hint olanından seçildi, gerdanlıkların en ışıltılısı alındı, esasların en kalıcısı seçildi, bir hafta önce de elbiseler için ölçülerimiz alındı. Hatta bu işi bizzat Vahide hanım üstlendi çünkü bu konuda da asla hataya yer vermek istemiyordu. Sonra ölçüleri İstanbul'un en iyi terzilerinden olan Mualla hanıma götürdü. Kısacası bizim konak bu ihtişamlı davet için tüm ihtişamıyla hazırdı.
Çayımdan bir yudum aldım. Tabağımdaki son kalan peyniride ağzıma attım. O sırada tahta kapıdan içeriye Züleyha abla girdi. Züleyha abla heyecanla;
"Vahide hanım, Terzi Mualla hanım geldiler. İçeriye alayım mı?"
"Ah, Mualla hanım çok erken gelmiş bana öğlen geleceğini söylemişti. Bu ne hız ya hu."
Babam söze karıştı;
"Vahidecim,bu hız sizin yararınıza değil mi? Ne güzel işte! Mualla hanım maharetli kadındır. Söyle, Züleyha geçsin içeri."
![](https://img.wattpad.com/cover/264200351-288-k253007.jpg)