Kendini Yanıp Sönen Işıklara Hazırla

112 2 0
                                    

"İyi haber! " diye içeri girdi Gloria elinde bir dosyayla beraber. "Artık özgürsün."

" Ben hep özgürdüm zaten." diye mırıldanarak yatakta doğrulup çıplak ayaklarımı aşağı sarkıttım. Gözlerimi ovaladım.

" Bitti mi çıkıyor muyum? " dedim laf olsun diye. Çünkü 'özgürsün' ün anlamı açıkça 'taburcu oluyorsun' du.

"Hı, hı" diye onaylarken kafasını evet anlamında aşağı yukarı salladı.

Bir hafta geçmişti ve daha iyi oluyormuş gibi yaparak, belki gerçekten iyileşerek sonunda taburcu olabileceğime herkesi inandırmıştım.

Kalkıp yatağımın karşısındaki standart genişlikteki siyah dolaba yöneldim. İçeride bir kaç parça kışlık giysi vardı.

Tam siyah bir kazağı elime almışken kapıdan bir çift ikiz siyahi adam ellerinde kırmızı geniş bir kutuyla içeri geldiler. " Merhaba" dediler senkronize bir şekilde. "Giyeceklerin burada. "

Gülümsedim. Gülümsememek elde değildi. Çok tatlılardı. " Raymond mı gönderdi? " dedim. Senkronize şekilde evet anlamında baş eğdiler.

Kutuyu açtım. Üç parça giysi vardı. Yakası ve bilekleri altın rengi, uzun kollu, vücudu saran, payetli siyah bir gömlek, aynı kumaştan bir şalvar pantolon ve altın rengi, parlak bir çift bot. Hepsini giydim. Siyahi kardeşlerden biri rugan bir çift eldiven, diğeri geniş çerçeveli siyah bir gözlük verdi. Onları da taktım.

Kardeşlerden biri kapıyı açıp birine kafasıyla işaret etti. İçeri gelen, kızıl saçlı, dövmeli, orta boylarda bir adamdı. Bir ayaklı lavabo ve bir sandalyeyi odanın ortasına sürdü. Oturdum. Kafamı geriye attım. Saçlarımı yıkadı, kuruladı. Geriye doğru tarayıp jöle ve spreyle sabitledi. Siyah bir boneyi kafama geçirip onu da tel tokalar yardımıyla sabitledi.

Bunlar olurken ben bacak bacak üstüne atmış istifimi bozmadan bekliyordum. Siyahi ikizler kapıda bekliyordu. Gloria suratında kocaman bir gülümsemeyle bizi izliyordu.

Son olarak gerçek saçla yapılmış sentetik bir sarı peruğu kafama yerleştirdi. Kenarlarını peruk olduğu belli olmasın diye makyajla kapattı. Sonuç başarılıydı. Saçlarımı yandan ayırıp kulaklarımın üstünden enseme doğru taradı ve bolca sprey sıktı.

Bunun bu kadar uzun sürdüğüne hala inanamıyordum. Oysa filmlerde rastgele bir peruğu kafalarının üstüne geçirirlerdi ve olup biterdi.

O an fark ettim, filmlerde peruk kullananların fazla parlayan, kalıp gibi duran plastik saçlarının sahte olduğu apaçık ortada olurdu. Benim kafamdaki peruk, benim bile aklımı karıştırmış ve "bu benim saçım mı" dedirtmişti. Daha çok uğraş gerektirmişti ama daha güzel olmuştu. Güzellik zordu.

Özel kuaförümün (böyle söyleyince kendimi önemli biri gibi hissediyordum.) işi bitince ona "Elimi saçıma atabilir miyim? " diye sordum

Baş parmağını çıkararak onayladı. "Fazla çekiştirmediğin sürece metal müzikle kafa sallasan dahi çıkmaz." Çarpık çarpık gülümsedim. Ama elimi saçıma atmadım. Adamcağız yarım saattir bununla uğraşıyordu ve bozmak istemiyordum.

Ayağa kalkıp üstümü düzelttim ve Zack'e döndüm. Adı buydu. " Şimdi ne olacak? Neden daha burada giyinip kuşandım? Raymond nerede? " dedim.

Dudaklarını bilmiyorum anlamında büzüp ellerini iki yana kaldırdı. " Tek söylenen hastaneye gelip seni hazırlamam." diye yanıtladı.

" Telefonun var mı?" dedim. Çünkü benim henüz yoktu.

Çıkarıp telefonunu verdi. Ray'i aradım. Telefonu açtığında çevredeki gürültüden yolda olduğunu anladım. Sesi boğuk ve cızırtılı geliyordu. " Neler oluyor? "

" Yaz tatili meselesi... Nebraska süprizi bozmamak için böyle söylemiş.... Şu an JFK hava alanına sürüyorum... Kendim gelmek isterdim ama üzgünüm.. Bu arada hastanenin kapısında bir yığın gazeteci olacak. Bir ergen dergisinin bloguna Kendall Mercury'nin bir kaza geçirdiğini, olay gereksiz büyümesin diye saklandığını, bugün bir hastaneden taburcu olacağını adresle beraber anonim olarak mesaj attım. Haber kısa sürede yayıldı. Kendini flaşlara, kameralara ve soru yağmuruna hazırla. Omuzlarını dikleştir, çeneni yukarıda tut ve rahat yürü. Şimdi kapatıyorum. Kendine iyi bak."

Ve hat gitti. Ellerim titremeye başladı. "Aman tanrım.. aman tanrım.. " diye söylenerek odada volta atmaya başladım.

İlk kez kameraların önüne çıkıyordum. Henüz eski sağlığımda değildim ve mental olarak buna hazır olduğumu da sanmıyordum. İlk izlenim her zaman çok çok önemliydi. Bir sanatçı olsanız bile. Başımı kollarımın arasına alıp kameraların arasından kaçarsam daha işi başlamadan bitirmiş olurdum.

Böyle özgüvensiz hissettiğim zamanlarda bunun olmasını seviyordum. Bacaklarımda hissettiğim bir çekilme hissinin ardından endişe ve korku bulutum dağıldı. Ve güneş açtı. Telefonu Zack'e geri verdim. Gloria'ya teşekkür ettim. Belinden tutup yanağına bir öpücük kondurdum. Ve ikiz siyahi korumalarıma "Hadi gidelim. " dedim. Omuzlarımı dikleştirdim, çenemi kaldırdım. Beraber kapıdan çıktık. Bu bir gerilim filminin en çarpıcı sahnesi gibi hissettiriyordu. Arka fonda hararetli bir müzik duyar gibiydim.

Normalde bu beni yerin dibine geçirirdi ama Kendall koridordaki bütün şaşkın gözlerin üzerinde oluşuna aldırmıyor, bilakis memnun bile oluyordu. Suratımda gülümsemeyle herkese el salladım.

Giriş kapısına geldiğimde Ray'in dediği gibi sürüyle gazeteci olduğunu gördüm. Sadece gazeteciler değil büyük, küçük, genç, kız, erkek onlarca insan sadece ses tonunu ve adını bildikleri gizem dolu genç oğlanın kim olduğunu öğrenmek için hastanenin kapısına yığılmıştı. Kalabalık, bir sürü demir parmaklıklı şerit karşılıklı dizilerek oluşturulmuş dar bi yolla ikiye ayrılmıştı.

Korumalarım kapıyı açtı. Adım attığım ilk anda binlerce çığlık, soru soran yüksek sesler, bağrışma, kocaman kameralar, yanıp sönen flaşlar dört bir yanımı sardı.

"Ne oldu? Nasıl oldu? Artık iyi misin? İşi bıraktın mı? Programa devam edecek misin? " gibi sorulması muhtemel soruları göz önünde tutarak durdum ve şöyle söyledim.

" Küçük bir kazaydı ve ben tamamen iyileşene kadar programa çıkmak istemedim. Şu an tam olarak toparladım. Mutluyum çünkü işimin başına dönebileceğim. Radyoyu ve sizi özledim. Pazar günü programdayım." avcuma öpücük kondurup el salladım. Kameralara gülümsedim ve yürümeye devam ettim.

Az ileride bir limuzin durdu. Şoför indi, hızlıca kapıyı açtı. Korumalar gazetecileri savarken koşar adımlarla limuzine daldım.

Korumalar bindi, şoförüm bindi ve araba birden hareket etti.

Herşey öyle hızlı gelişmişti ki şoktaydım. Ellerimle yüzümü örttüm ve öne doğru eğilip " Aman tanrım! " diye sevinç çığlıkları atmaya başladım. Gözlerim doldu. İçimde öyle bir duygu patlaması yaşıyordum ki tenime sığamayıp taşacak gibi hissediyorum. Kalbim gümbür gümbür atıyordu.

Adrenalin derimin altında sel gibi akıyordu. Desibeli düşük çığlıklarla olduğum yerde tepinmeye başladım. Yerimde duramıyordum.

En son fazla heycandan bacaklarım karıncalanmaya başlayınca bayılmamak için sakinleşmeye çalışma kararı aldım ve derin derin nefes alıp verirken elimle kendime yel yapmaya başladım.

"İşte bu!" diye bağırdım. Heycanımı yenmiş ve cesurca kalabalığın ortasından yürüyüp topluluk önünde konuşma yapmıştım. Alter egomu seviyordum. Fikri bile imkansız gelen şeyleri onun sayesinde yapıyordum.

Ve gelecek sefere bu kadar heyecanlanmayacaktım. Bu benim parıltılı şöhret hayatına attığım ilk adımdı. Akşam haberlerinde hastenede yatışım, geçirdiğim uydurma kaza, yüzüm ve kıyafetlerim hakkında binlerce haber dönecekti.

Bu bana inanılmaz bir heyecan ve motivasyon yüklüyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 20, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin