1. BÖLÜM

802 58 48
                                    

Mart ayındaydık. Kışın en zemheri zamanıydı. Apartman dairesinde oturuyorduk. Evimiz küçük olduğu için çabuk ısınmıştı. Küçük odamda kulaklığımı takmış ruhuma müzik takviyesi yapıyordum. Aynı zamanda da test çözüyordum. Sıkıldığımı hissedip yavaş adımlarla küçük odamda pencereye doğru adımlarımı attım. Pencereden dışarı bakarken karın o eşsiz güzelliği beni büyülemişti. Gökyüzünden yağan bu beyaz örtü, şehre seriliyordu.

Bu büyülü manzarayı seyrederken bir el omzuma dokundu. İrkilerek arkama döndüm. Benden iki yaş büyük olan abim, dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrılmış şekilde bana bakıyordu.

"Hadi Defne, yemek hazır."

Dedikten sonra odadan çıktı. Ali abim Marmara Üniversitesi, üçüncü sınıf, bilgisayar mühendisliği bölümünü okuyordu. Onun gibi ben de Marmara Üniversitesinde mimarlık bölümünü okumak istiyordum. Henüz lise son öğrencisiydim.

Bunları düşüne düşüne mutfağa gittim. Annem yine en sevdiğim yemekleri yapmıştı. Yemeğimizi yedikten sonra ben ve abim odamıza geçtik, annem ve babam ise salona geçtiler.

Odamda tek yatak, küçük bir koltuk, yatağımın tam karşısında dolabım, onun yanında da çalışma masası ve üzerinde bilgisayarım vardı. Buraya taşınalı beş ay olmuştu. Odamı incelerken aklıma edebiyat kitabımı arkadaşım Yasemin'de unuttuğum geldi. Yasemin benim en yakın arkadaşımdı. Bazen ben ona gider, bazen de o bana gelir, beraber vakit geçirirdik. Yasemin eğlenceli, deli dolu birisiydi. Aslında birbirimize biraz zıttık.

Ben sessizliği severim. Yazı yazmayı, düşüncelerimi kağıtlara döküp dile getirmeyi. Kelimelerle birleşip bir bütün olmayı... Yatağımdan kalkıp dolabıma yöneldim. Siyah kot pantolonumu giydim. Beyaz dökümlü kazağımın üzerine siyah kabanımı geçirdim. Salona gittiğimde annem ve babam film izliyorlardı. Salonumuz çok büyük değildi. Bir koltuk, yanında ikili koltuk ve büyük koltuğun karşısında da televizyon vardı. Annem ve babam büyük koltukta oturuyorlardı. Onlara dönerek,

"Kitabımı Yasemin'lerde unutmuşum, alıp geliyorum." dedim.

Henüz hava kararmadan aklıma geldiği için şanslıydım. Annem, ifadesiz bir suratla gözlerini televizyondan ayırmadan,

"Tamam, çok geç kalma." dedi.

Siyah dolgu topuklu botlarımı giyerken Ali abim odasından çıktı. Salona doğru geçerken bana döndü.

"Nereye gidiyorsun Defne?" diye sorarken ben de bir yandan sol ayağıma botumu geçirmeye çalışıyordum.

"Arkadaşımda kitabımı unuttum. Alıp geleceğim." dedim ve kapıya doğru yöneldim. Tam çıkacağım sırada babam seslendi. Gür sesi kafamı hemen ona çevirmeme yetmişti.

"Kızım!" dedi kaşlarını kaldırarak bana bakarken.

"Efendim baba?"

Koltuktan kalkmış odasına doğru gidiyordu. Biraz sonra elinde bir miktar parayla geri döndü.

"Al şu parayı da çekirdek al."

Parayı bana doğru uzatıyordu. Elimi uzatıp parayı aldım. Babam çekirdeği çok severdi. Sigarayı bıraktığından beri âdeta çekirdek tiryakisi olmuştu. Evden çıkarken kapı komşumuz Rüzgar'la karşılaştım. Rüzgar Karabey... Gökyüzünü andıran mavi gözleri, gür siyah saçları ve uzun boyuyla başını eğerek bana selam verdi. Ben de ona karşılık başımı eğdim. O asansöre binerken ben de merdivenlere yöneldim.

"Gelsene ufaklık."

Beynime ok gibi saplanan cümlesine karşılık kaşlarım çatıldı. Sonra hafif bir tebessümle ona dönüp,

"Yok, teşekkür ederim." dedim.

Bana ufaklık demesine sinir oluyordum. Abimle aynı üniversitede, birinci sınıf mühendislik öğrencisiydi. Sanırım bu yüzden Marmara Üniversitesine gitmek istiyordum. Benden bir yaş büyük olmasına rağmen beni küçük görüyordu.

"Hadi gel, uzatma." dudaklarında gülümseme vardı.

Çekinerek asansöre binip yanında durdum. Asansör aşağı doğru hareket etmeye başladığında,

"Nasıl gidiyor bakalım?" diye sordu.

Gözlerimi, kafamı hareket ettirmeden ona doğru çevirdim. Gökyüzünü andıran açık mavi gözlerinin kenarları kırışmış şekilde gülümsüyordu. Kafasını bana çevirince göz göze geldik.

Onun o mavi gözlerinin benim kahverengi gözlerimi aydınlattığına emindim.

Utanarak başımı öne eğdim. Bakışları hâlâ üzerimdeydi.

"İyi gidiyor." dedim kısık çıkan bir sesle.

Tam bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki asansörün kapısı açıldı. Asansörden çıktık. Apartmandan çıkarken ben sağa, Rüzgâr sola gitmişti. Arkasından dönüp baktım. Ne kadar da çekici... Böyle düşünmek yanaklarımı kızartırken Yasemin'lere doğru yol aldım. Yolda giderken telefonumu çıkarıp Yasemin'i aradım. Biraz çaldıktan sonra telefon açıldı.

"Alo?"

"Yasemin? Ben Defne. Edebiyat kitabım sende kalmış, size geliyorum."

"Tatlım biz evde değiliz ki. Hay aksi, nasıl yapsak?"

Kaşlarım üzgün manâda yukarı kalktı.

"Hadi ya. Olsun, zaten markete de gidecektim." dedim. Yasemin'in sesi biraz solgun gibiydi.

"Tamam canım, görüşürüz." dedi ve kapattı.

Markete doğru dönerken sokağın ıssızlığı içimi ürpertti. Botlarımın kalın topukları sayesinde kara batmıyordum. Kar havada dans edercesine süzülerek aşağı düşüyordu. Daha fazla üşümeden markete girdim ve çekirdek rafına geldim. İki paket alırken bir de çikolata almıştım.

Çikolata benim için bir tutkuydu. Kasaya elimdeki çekirdekleri ve çikolatayı koydum. Kasadan geçtikten sonra parayı verip poşetimi aldım ve marketten çıktım.

Kaldırımlar âdeta buz pistiydi. Eve doğru giderken Rüzgar gözüme takıldı. Sokağın başında arkadaşıyla konuşuyorlardı. Yanlarından biraz uzaklaşırken arkadaşının Rüzgar'a,

"Yarınki partiye geliyorsun." dediğini duydum.

Rüzgar'ın cevabını duymak için adımlarımı yavaşlattım. Beklediğim "Evet" cevabını verdi. Çay ve simit neyse, Rüzgar ve parti oydu. Kafamda ne partisi olduğunu düşünürken Rüzgar hızlı adımlarla yürümüş olacak ki bana yetişti.

Ya da ben yavaş yürüyordum.

"Yine mi sen?" diyerek alaycı bir gülüş attı.

Ben de dalga geçerek,

"Seni takip ediyorum." dedim.

Hafif bir kahkaha atarak yanımdan uzaklaşıp benden önce apartmana girdi. Peşinden ben girdim.

O, asansörle yukarı çıkarken, ben de bu sefer merdivenleri kullandım.

Kapımızın önüne geldiğimde Rüzgar çoktan evine girmişti.

Kapının önünde durarak poşeti bir kenara koydum ve tam botlarıma yönelecektim ki evden annem ve babamın tartışma sesleri geliyordu.

Tam kapıyı çalacakken, annemin söylediği bir cümle beynimin yanmasıyla eş değerdi.

"Defne evlatlık olduğunu öğrenirse olacakları hiç düşündün mü?"

MART YALNIZI #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin