7. BÖLÜM

204 22 3
                                    

Multimedyadaki şarkıyla beraber okuyabilirsiniz.
(Adele - make you feel my love)

Beyaz... Her şey beyaz. Olamayacağı kadar parlak. Hayatıma giremeyecek kadar güzel bir beyaz bu. Ve bu ışığın içinde, bana doğru uzanan iki eli görebiliyorum. Kafamı yukarı kaldırınca, bana bakan iki çift gözle karşılaştım. Biri kadın, biri erkekti. Hayatın zorlu merdiveninin yarısısını tırmanmış iki kişi. O kadar güzellerdi ki, tıpkı bir melek gibi. Gözlerindeki ışık... Yeni doğmuş bir bebeğe bakar gibi bakıyorlardı bana. Etrafımda, garip bir sis bulutu vardı. Karşımda duran bu iki güzel insanla aramızdan geçmesin istiyordum. Çünkü sis bulutu aramızdan geçtikçe, yüzleri siliniyordu. Tıpkı yavaş yavaş silinen yüzleri gibi, seslerini de ilk ve son kez duydum. İkisi de aynı anda konuşmuşlardı. İlahi bir güzelliği vardı seslerinin. Bir o kadar da kalbimi yakan...

"Kızım,"

Gözlerim, yavaş yavaş gerçek dünyaya açılmaya başladığında, üzerinde beyaz bir gömlek olan orta yaşlı adam, saçlarımı okşayarak "kızım" diyordu bana. Gözlerimi iyice açtığımda, bembeyaz bir odadaydım. Rüyamda gördüğüm beyazdı bu. Fakat o iki insan yerine, başka bir adam vardı. Kimdi onlar? Bir anlığına kalbim tekledi ve heyecandan başımın döndüğünü hissedip gözlerimi yumdum. Derince bir nefes alarak, tekrar açtım. Olabilir miydi? Beni hayatlarından çıkaran iki insanı, rüyamda görebilir miydim? Bu kadar güzel olabilirler miydi?

"Kendine geldi." doktorun sesi kulaklarımı doldurduğunda, yavaşça doğruldum.

Ağrıdan zonklayan başımı ovuşturup, doktora baktım.

"Neler oluyor?"

Doktorun elinde kağıtlar vardı ve hepsini masanın üzerine koyup bana döndü.

"Buraya geldiğinde baygındın. Vücudunda yara izleri var. Darp almış gibi duruyor."

Yüzümü biraz inceledikten sonra devam etti.

"Dün akşam ailen getirdi seni. Nasıl hissediyorsun."

Evet, ne yazık ki hatırlamıştım. Dün akşam aklıma geldi, fakat ondan sonrası yoktu. Ve o küçük sarı balon. Dün, benim doğum günümdü. 24 Mart... Aynı zamanda, annemin bedenini terk edişim ve belki de onunla en yakın olduğumuz son andı.

Ah, anne. Bunu bana neden yaptınız? Oysa, ben sizi çok severdim. Sizi hiç üzmezdim. Ben size ne yaptım? Yoksa bebekken çok ağladığım, huysuzluk yaptığım için mi beni istemediniz? Oysa ben anılarımda, bebekken size saçtıgım gülücükleri hatırlamaya çalışıp mutlu oluyorum, öğrendiğim günden beri. Kimse sizin yerinizi tutmuyor. Evet, sizi tanımıyorum belki. Ama bizim kalplerimiz buluşuyor, öyle değil mi? Kafamı kurcalayan fikirler var. Bir yanım sizden nefret ederken, diğer yanım sizi ölesiye seviyor. Sizden ve gerçeklerden sürekli kaçacağım, fakat ömrümün sonuna kadar kavuşacağımız günü bekleyeceğim.

Bu iğrenç duruma, beni neden ittiniz?

Aklım, her fırsatta beynimin arasına bu düşünceleri sızdırırken, doktorun omzumu tutmasıyla irkildim.

"İyi hissediyor musun?"

Başımı sallamakla yetinirken doktor, yeniden konuştu.

"Biraz dinlen. Bir polis, gelip seninle konuşacak." diyerek odadan çıktı.

Ben dinlenmeye kalmadan, bir hemşire girdi odaya. Bana bakıp göz kırparken, ben de ona ufak bir tebessüm gönderdim. Gözlerimi ondan alıp, kollarımdaki çiziklere çevirdim. Her biri kabuk tutmak üzereydi. Parmaklarımı üzerlerinde gezdirirken, hemşire konuşmaya başladı. Bir yandan da, yanımdaki boş yatağa bakıyordu.

MART YALNIZI #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin