10. BÖLÜM

120 8 8
                                    

Merhaba! Verdiğim aradan sonra yeni bir bölümle tekrar sizlerle birlikteyim. Umarım beğenirsiniz. :) Keyifli okumalar...

Multimedyadaki şarkıyla beraber okuyabilirsiniz.
(Apollogize ft. OneRepublic - Timbaland)

İki yüz yetmiş bir, iki yüz yetmiş iki, iki yüz yetmiş üç... Tam iki yüz yetmiş üç saniyedir hiçbir şey demeden karşıya bakıyordu. Üstüne bir de sokaktan geçen serserilerin arabasında çalan arabesk rap mutfağı doldurunca, hızla koşup sinirle pencereyi kapattım. Tekrar annemin karşısına geçtiğimde sırıtıyordu. İçime şu serpilirken "Espri yaptım, hemen de alınıyorsun," diyerek ortamı yumuşattım. Uzun zamandır yüzünde, sol yanağındaki gamze ortaya çıkmamıştı. Güldüğü zamanlar öyle güzel görünüyordu ki...

"Neden kapattın pencereyi? Tam senin tarzındı." diyerek kıkırdadı.

"Sorma, bayılıyorum bu tarza. Sevgimden pencereyi kapattım." dediğimde ikimiz de kahkaha atarak evde bir mutluluk yayıyorduk. Espritüel yanımız ortaya çıktığında, dışarıdan çok güzel bir anne, kız olarak görünüyorduk. Karşımda gülerken, ben de o çok sevdiğim gamzesine bakıp gülüyordum. Acaba annemin de gamzesi var mıydı? Ya da babamın, merak ediyordum. Baktığım her şeyde onları görüyordum. Nefes almak için gökyüzüne bakıp özgür kuşları seyretsem, acaba aynı gökyüzüne mi bakıyoruz diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Her zaman düşünüyordum onları. Bu çıkmaz hayatta, çıkmaz sokaklara sürüklüyordu her şey beni. Belki de yanımdan geçmişlerdir, kim bilir? Hatta konuşmuşzdur belki. Tanımamışımdır, çok acı veriyordu tüm bunlar.

Kafamın içindeki gelgitler beni kıyıya savurdu ve kendime geldim. Annem karşımda değildi. Hafızamı biraz kurcalayınca, "iyi geceler," diyip saçlarımdan öptüğünü anımsadım. Sandalyeden kalkıp abimin odasına doğru gittim ve yavaşça kapıyı açtım. "Abi?" diye seslenirken "gelebilirsin," sesini duyup içeri girdim. Duvarları siyah boyalı odaya girince kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissediyordum. Bana huzur veriyordu bu oda. Pencerenin önündeki lacivert kumaş kaplı koltukta oturmuş dışarıyı izliyordu. Yanına oturup onunla beraber izlemeye başladım. Yağmur yağmaya başlamıştı.

"Ne kadar özgürler,"

Anlamamışcasına suratıma bakarken "yağmurlar," diye ekledim. Tekrar izlemeye koyulduğumda " Bir o kadar da mahkûmlar," dedi saçlarımı okşarken.

"Mahkûm?" diye sorunca, "evet, mahkûmlar." diye yanıt verdi.

"Bulutları görüyor musun? Yağmuru özgür bırakan bulutlar. Ve tekrar oraya dönen yağmurlar. Sence özgürler mi?" dediğinde kafam karışmıştı.

"En azından gökyüzünde özgürler, yerlerinde olmak isterdim. Hem yalnız da değiller. Onlar çok fazlalar."

"Sen de değilsin. Unutma, her yağmur damlası ayrı ıslatır düştüğü yeri. Bunu yaparken yalnızdırlar. Ama sen değilsin."

Gülümseyerek başımı omzuna koyarken, bu gülüşün gerçek olmadığını anlayabildiğini biliyordum.

"Annemi özlüyorum, babamı özlüyorum, yaşayamadığım diğer hayatı, hiç yaşanmamış sevinçleri ve üzüntüleri özlüyorum..."

Bunları söylerken gözlerimdeki yaşlar, abimin omzunu ıslatıyordu. Tıpkı geceyi ıslatan yağmurlar gibi...

"Bir gün onları bulacaksın, inanıyorum. Onları bulduğunda ya onlarla devam edeceksin, ya da gerçeğin peşine düşeceksin. Ben hep yanında olacağım miniğim."

Başımı omzundan kaldırırken bir elimle de gözyaşlarımı sildim.

"Gerçek?" diye sorduğumda, o da doğruldu yerinden.

MART YALNIZI #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin