5. BÖLÜM

324 25 4
                                    

Kelimeler... Öyle zararsızlar ki yalnız başlarına. Yan yana geldiklerinde büyük bir keskin bıçağı andırıyorlar. Büyük olduğu kadar da keskinler. Ve açtığı yaralar... Ne kadar etkiliyse, o kadar derinden kesiyorlar kalbi. Bir mesaj, bir mesajla kalbim derinden kesilmişti. Öyle derin kesilmişti ki dudaklarımdan bir çığlık dökülmüştü. Neyse ki sadece Yasemin'in duyabileceği bir tondaydı bu çığlık. İnce sesim odayı doldurduğu gibi gözlerimi yummuştum. Yasemin'in bana döndüğünü fark ettiğimde,

"Defne, sadece bir kabustu." diyerek beni dürtüyordu.

Keşke bir kabus olsaydı. Ama değildi maalesef. Çünkü, bir kabus bu kadar net hissedilemezdi. Bu kadar korkutamazdı.

Yasemin'e dönerek, yeni uyanmış ifadesi takındım. Gerçek şaşkınlık sergileyen gözlerimle ona döndüm. Başımı yukarı aşağı sallayarak arkama döndüm.

Bütün gece uyuyamamıştım. Sabaha kadar havada kara eşlik eden rüzgârın sesine, iç sesim eşlik ediyordu. Bana ne mi söylüyordu?

"Bizi belaya bulaştırdın, aptal!"

Evet, zihnim beni azarlıyordu. Haklıydı da. Oraya gidecek ne vardı? O çaresiz, yaşlı gözleri hafızama kazıyacak bu merak dürtüsü de nereden gelmişti?

Derdimi bastırmayı ümit ettiğim bir "of" çektim. Korkulu bir yakarıştı bu. İlk defa bu kadar korktuğumu hissediyordum. Sanırım bütün hayatımı bu odada geçirmek istiyordum artık. Saatin kaç olduğunu merak ediyordum ama bakmaya cesaretim yoktu. Sanki ben baktığım an, telefondan bir el çıkıp bana silah doğrultacakmış gibi hissediyordum. Olanları düşününce korkudan titredim. Rüya olmasını umut ediyordum fakat değildi.

Hava iyice aydınlanmaya başladığında yataktan, Yasemin'i uyandırmamaya özen göstererek yavaşça kalktım.

Aynaya doğru gidip kendime baktığımda gördüğüm tek şey korkuydu. Bu öyle bir korkuydu ki, bembeyaz olmuş suratıma işlemişti âdeta. Kendimi biraz daha dikkatle incelerken aynadan, arkamda birinin bana baktığını fark ettim. Çığlık atarak arkama döndüğümde, beyin hücrelerimim zonklama eşliğinde yer değiştirdiğine yemin edebilirdim. Hafif korkulu ve anlamayan bir çift kahverengi göz bana bakıyordu.

"Yasemin, korkuttun beni." Yasemin, cümlemden sonra gülerek yatağa oturdu.

"Korku filmi çekmiyoruz kızım. Ne yapıyordun sen aynanın karşısında?"

Evet, eski sakinliğime kavuşunca, beyin hücrelerim valizlerini alıp tekrar eski yerlerine yerleştiler.

"Kendime bakıyordum."

"Ayna sana pamuk prensesin daha güzel olduğunu mu söylüyor?"

O sıra, aklım başka düşüncelerde fink attığı için ne dediğimi bilmiyordum.

"Evet"

Yasemin'in patlattığı kahkaha, kendime gelmemi sağladı.

"Yasemin, ne saçmalıyorsun Allah aşkına?"

"Asıl sen saçmalıyorsun kızım." Yasemin hâlâ gülmeye devam ediyordu.

"Hadi kızım, yürü kahvaltıya gidelim."

Yasemin beni dinleyip ayağa kalktı, ardından salona geçtik.

Abim evde değildi. Annem ve babam masada oturuyorlardı. Annem, bizi görünce peçeteyi alıp ağzını sildi ve bize dönüp güldü.

"Kızlarım uyanmış mı? Gelin oturun. Biz de yeni başladık."

Geçip oturduk ve kahvaltı yapmaya başladık. Babam, bir süre sonra çatalını tabağın kenarına koydu.

MART YALNIZI #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin