burda alevlerin içindeyiz yok mu yangın gören

26.8K 1.7K 895
                                    

Hayatınızın en kötü ve en iyi anında yanınızda kimler vardı, neredeydiniz ve neyle uğraşıyordunuz? Bunun ne önemi var diye önemsemeyip geçmeyin, aslında o iki anın birbiriyle ne kadar bağlantılı olduğunu göreceksiniz.

Kendiminkilerden bahsetmem gerekirse: en mutlu olduğum gün şu anki mahallemize taşındığımız gündü. Bunun birkaç sebebi var, sonunda hiçbirinin benimle oynamayıp, beni sürekli kovaladığı mahalle arkadaşlarımdan çok uzağa, başka bir şehire taşınmış ve onlardan kurtulmuştum. Ayrıca babamın borçları yüzünden sürekli kapımıza dayanan mafya kılıklı adamlardan da kurtulmuştuk. Bir de yeni evimizde kendime ait bir odam olduğunu görmüştüm. Bunların hepsi ayrı ayrı mutluluk sebebiydi, ancak öyle bir şey vardı ki o olmasa günün pek de bir anlamı olmazdı.

İki sokak arkamızda yaşayan, şimdiye kadar gördüğüm en düz ve siyah saçlara, en içten bakışlara sahip bir arkadaş edinmiştim. Aslına bakarsanız eşyalarımızın bulunduğu kamyonun yanında elimde en sevdiğim ayıcığımla beklerken birden karşımda bitip 'en yakın arkadaşım olur musun?' diyen çocuk buna beni zorlamıştı. Ama hemen de alışmıştım ona. Hem, kim benimle arkadaş olmak istemişti ki bunca zaman, elbette onun teklifini kabul edecektim.

Niyetini daha ilk cümlesinde belirten çocuğun isteği gerçekleşmişti, kısa sürede gerçekten de en iyi arkadaşlar olmuştuk. Tek bir günümüz bile ayrı geçmiyordu, sabahtan akşama kadar beraberdik. Gerçi sürekli saçlarımla oynaması, beni kedisiymişim gibi sevmesi başta biraz sinirimi bozmuştu şayet bu tür temaslara hiç alışkın değildim, annemle bile çok nadiren sarılırdık. Yine de buna bile alışmıştım, hatta bir süre sonra dokunuşları olmadan rahatsız hissetmeye başlamıştım.

Ben gelmeden önce oynadığı Baran ve Eren arkadaşları ise artık onlarla takılmadığı için epey şikayetçiydi. Bu yüzden dördümüz oynamaya başlamıştık ama siyah saçlı çocuk fazla şımartılmış olacak ki kıskançlığına yenik düşüp grubumuzu dağıtmış, benim sadece onunla oynamamı istediğini söylemişti.

Elbette onu kırmamıştım, nasıl kırabilirdim? O daha kendisi küçücükken bana sevmeyi, sevilmeyi öğretmişti. Onun için her şeyi yapardım.

Böylelikle hiçbir zaman diğerleri gibi olamayacağıma, beni kimsenin kabul etmeyeceğine dair korkularımı da yenmiştim. Çünkü artık o vardı, bana en güzel zamanlarımı yaşatan çocuk.

Aynı kişinin en kötü günümü yaşamama neden olması ise çok ayrı bir konuydu. Bana 'iğrençsin!' diye bağırdığı an, kalbimin daha fazla kırılamayacağını anladığım zamana tekabül ediyordu. Yanlış anlamayın, bu tür kelimelere zaten bağışıklığım var hatta çok daha kötülerini duyduğum olmuştu. Ama o'nun ağzından duymak başkaydı.

Kendimi gerçekten de iğrenç hissetmiştim.

O gittikten sonra her şey ters gitmişti. Ya da her şey zaten olduğu gibiydi, sadece hayatımdaki tek güzel şeyi de kaybedince dayanacak bir dalım kalmamıştı.

Biliyorum belki bencilceydi, sonuçta onun kararına saygı duymam gerekirdi ama onsuzluğu hala kabullenememiştim. Vücudum ve tüm hücrelerim de böyleydi, çünkü şu an boynuna yaslanmış bir şekilde evine girerken benden huzurlusu yoktu.

Gördünüz mü, en iyi ve kötü anlarınızın benzediğini söylemiştim. Bugün için hangisi geçerliydi bilemiyordum şayet pek çok şey yaşadığım bir gündü. Herhalde en karmaşık günüm olarak nitelendirebilirdim.

"Daha sıkı sarıl," Apartmanda olduğumuz için çok kısık sesle konuşuyordu. "Kapıyı açacağım şimdi, düşme sakın."

Kafamla onayladım ve iki kolumu da sıkıca boynuna sardım. 

Görmüyorsun Hiç | Gay [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin