23|salon.

213 42 41
                                    

"Hey, gidiyoruz değil mi? Kararlaştırdığımız gibi." Son dersin de bitiş zili çaldığında çantasını toplarken bana sordu, kulbu omzumdan geçirip kalktıktan sonra başımı salladım. Sabahki olaydan sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi devam etmiştik, bazı kelimeler söylenmemişçesine sıkı fıkı, gerçek birer arkadaş gibiydik. Ve bundan hoşlanmadığımı söyleyemezdim asla, kelimelerimin yetmediği yerde susmak ve her şeyi görmezden gelmek kaçış yolumdu, anlaşılan bunu Hendery de benimsemişti.

"Gidelim. Ancak ben hâlâ karar veremedim nasıl bir değişiklik yapmak istediğime."

"Önemli değil, Ten Hyung yardımcı olur bize, konu böyle işlere geldiğinde çok iyidir, ilk bakışta anlar sende neyin iyi duracağını, bizim ailenin de, kardeşimin arkadaşlarının saçlarıyla hep o ilgileniyor. Hatta Yangyang ile bayağı da yakınlar." Bunun üzerine bir şey demeyerek başımı salladım, ona güvenmeyi seçecektim ve zaten başka bir şansım da yoktu şimdilik. Bu işlere yabancıydım, karar vermek konusunda ise berbattım, bana birkaç seçenek sunulsa bile birini seçemeyerek herkesin sinirlerine oynayacağımı öyle iyi biliyordum ki karar vermek zorunda kalacağım durumlardan sıyrılmada neredeyse usta haline gelmiştim.

Sonrasında yol boyu konuşmadık, her ne kadar hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışsak da ikimizin de üzerinde olan her şeyin gerginliği vardı, lafı dolandırmaya dahi cesaretimiz yoktu, bir anda konuya giremiyorduk da, küçük yolculuğumuz Hendery'nin ufak tefek yol tarifleri eşliğinde geçti, daha öncesinde birlikte sinemaya geldiğimiz alışveriş merkezinin birkaç sokak ilerisinde oldukça göz alıcı bir yere getirmişti. İki katlı, oldukça gösterişli bir yerdi burası, zengin görünümü sebebiyle ünlü insanların bile buraya geldiğini düşündüm. Içeri girmekteki kararsızlığımı fark eden Hendery ise gülerek kolumdan tutup beni içeri sürüklemişti, en az dışı kadar içi de gösterişli olan salonun iki duvarı tamamiyle aynalarla kaplıydı, bir duvarı pencereydi, diğer duvarında ise türlü türlü tablolar, kitapların koyulmuş olduğu raflar, kokulu mumlar, çiçekler bulunuyordu. Oldukça geniş L koltuğun önüne ahşap bir orta sehpa koyulmuş, çeşitli dergiler üzerine bırakılmıştı, koltuğun siyah oluşunun yanında kırlentleri rengârenk ve desenliydi, gayet büyük televizyonda sıradan bir magazin programı oynuyordu, içeride fazla insan yoktu, sadece kasada duran genç ve güzel bir kadın ve zemini paspaslayan bir genç vardı. Kadın bizi fark ettiğinde oturduğu yerden kalktı ve yanımıza geldi, Hendery'yi tanıyor gibiydi.

"Hoş geldiniz Hendery, Bay Ten'e mi bakmıştınız, kendisi yukarıda. İsterseniz yanına çıkabilir ya da burada bekleyebilirsiniz, geldiğinizi haber vereyim." Kadının gözleri Hendery'den çok benim üzerimde dolaşmıştı ve bu biraz da olsa gerilmeme sebep olmuştu doğrusu, burada herkesin Hendery'yi tanıyor olması gayet normaldi, fazlasıyla içli dışlı görünüyorlardı da, fakat ben yabancıydım ve bu sebeple ilgilerini çekmiş olmalıydım.

"Yukarı çıkarız Noona, teşekkür ederiz, kolay gelsin." Ona el sallayıp merdivenlere yönlendirdi beni, girerken tuttuğu kolumu hâlâ bırakmamıştı, belki de bu yüzden dikkat çekiyorduk ancak ona beni bırakmasını da söyleyemedim, tek bildiğim şey tutuşunun daha az tedirgin hissettirdiğiydi.

Peki ya ben korkmalı mıydım bundan?

Muhtemelen öyle, korkmalıydım.

Korkmadım.

"Ten Hyung! Biz geldik." Hafif yüksek sesle konuştuğunda irkildim, bir duvarın arkasından bir adam çıkageldi. Benim boylarımda, uzun, siyah saçlarını minik bir topuz olarak bağlamış, hafif makyajı ve sevimli yüzü ile oldukça güzel görünümlü, kıyafetleri sebebiyle de sanki bir dergiden fırlamışçasına göz alıcıydı. Yüzünde bir gülüş vardı, oldukça çekik olmasına rağmen iri olan gözlerinin içi parlıyordu ışıklandırmalardan dolayı. "Ah, Dery, hoş geldiniz. Dün bahsettiğin arkadaşın bu çocuk mu yoksa?" Hendery'den sonra gözleri bana döndü ve beni tepeden aşağı süzdü, gülümsemesi silinmemiş olsa da gerginliğimden dolayı neden böyle yaptığı hakkında kafayı sıyırmak üzereydim, gözlerimi kaçırdım ona daha fazla bakamayacağımı hissettiğimde. "Çok sevimliymiş. Geçin hadi, bir şeyler içeriz, yorgunsunuzdur."

ReverieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin