40|sinirlendirmek.

171 32 91
                                    

"Unutmamışsın onu. Zaten ben de unutamadım."

"Yangyang ondan sonra bayağı üzüldüğünü söyledi. Renjun söylemiş."

"Bu ikisi ikimizin de özelini birbirine yetiştirmekte kararlılar sanıyorum ki. Neyse, zaten şimdi olmasa yine anlatacaktım, belki de böylesi daha iyidir." Bana bakıp gülümsedi, gözlerim gülüşüne kaydığında hızla önüme dönmüştüm. Bir süre birlikte yürüdük öylece, biraz kararsız ve gergin görünüyordu doğrusu, sanki doğru kelimeleri bulamıyor gibiydi. Yine de sessiz kalmadı, bir süre sonra derin bir nefes verip konuşmaya hazırlamıştı kendini. "Dediğim gibi, lisenin ilk günü tanıdım onu, aynı sınıftaydık. Ve... hani bunu söylememem gerekirdi ama sana çok benziyordu." Kaşlarımı kaldırıp ona baktım, doğrusu bununla ne demek istediği hakkında bir fikrim olduğu söylenemezdi, onu tanımıyor, adını dahi bilmiyordum ve o da benim varlığımdan haberdar değildi muhtemelen. Bu karar alakasız iki insanın benzemesi pek mümkün görünmemişti gözüme. "Kötü bir şey olduğunu söylemiyorum. Sadece sen geldiğinde nasılsan, ben onunla tanıştığımda o da öyleydi."

"Anlıyorum." Ağzımdan çıkan tek kelime buydu, şimdi birçok şey anlaşılıyordu. Hendery meraklı biriydi, insanları tanımayı seviyor, sık sık sorular soruyordu, bana da kendisini ilgilendiren veya ilgilendirmeyen birçok soru sormuş, bir şekilde cevabını almıştı. Yine de güvenilir biri olduğu bir gerçekti, sır tutmayı iyi bilirdi, Yangyang da bu özelliğiyle bilindiğini hatta okulun yarısından çoğunun hakkında oldukça fazla bilgisi olduğunu söylemişti, onun deyimiyle eteğindekileri bir dökse okulumuz yerinden oynardı ancak kimseye, kardeşine bile hiçbir şey söylememişti.

"Sessizdi, kendi hakkında bir şeyler söylemekten hoşlanmazdı hiç. Güldüğünü veya birileriyle konuştuğunu, arkadaş edindiğini, ne bileyim, kendi hakkında tek bir şey söylediğini bile duymamıştım ve bu onu tanımak istememe sebep oldu. Çünkü nasıl desem... herkesin birilerine ihtiyacı vardır işte, hepimiz insanız, o kalabalığın içinde yapayalnız ne kadar tutunabiliriz ki?" Düşüncelerini söyledikten sonra biraz sustu, nefesleri düzensizleşmişti sanki, hızlı ve derin solukları ya yorulduğunu, ya da bunu konuşmak istemediğini anlatıyordu bana ancak sessiz kaldım, ertelemek istememiştim. "Kalabalığın içinde yalnız kalmak acıtır Hendery, ama öldürmez. Ruhu öldüren şey yalnızlık değil, insanlardır." Onu teşvik etmek için kurduğum cümleler belki de daha da üzmüştü bilemiyorum. Doğrusu bunu düşünebilecek gibi de değildim çünkü aklım o hiç tanımadığım kişideydi, bir şekilde onu anlıyor gibiydim, geçtiği yollardan ben de geçmiştim. "Belki de bu onun için böyleydi, ben sadece kendi doğrularımla karıştırmıştım." Sesi daha titrek geliyordu şimdi, bir süre nefes sesleri ilişmedi kulağıma, işte o an bu konunun ona ne kadar nefeslerini haram ettiğini fark etmiştim. "Sonra ne oldu peki?"

"Onunla konuşmaya çalıştım, ilk başta beni itse de vazgeçmedim, hırslıydım. Bir süre sonra o bana gelmeye başladı, daha fazla konuşur olduk, bana kendini daha fazla açmaya başladı, benim arkadaşlarımla da yakınlaşmıştı, özellikle bizim sınıftaki Hyerin ile oldukça yakın arkadaşlardı. Sonra çok geçmeden benden hoşlanmaya başladı ancak ben onu hiçbir zaman o şekilde görmedim, o sıra birisi daha vardı ve bana olan ilgisini fark ettiği için ondan nefret etmeye başlamıştı. İşte o birisi dediğim kişi onun hakkında büyük bir sırrı öğrenmiş bulundu, sana bunun ne olduğunu söyleyemem Dejun ama bu tüm okula yayıldığında o mahvoldu ve ben hiçbir şey yapmadım. Yanında olmadım, teselli etmedim, her şeyin geçeceğini de söylemedim. Bir hafta içerisinde hayatı iyice zindan olmuştu, fark etmedim, bunu bu kadar umursadığını düşünmemiştim çünkü ben umursamıyordum, geçmişi veya ailevi durumu ilgi alanımda değildi fakat istemsizce ondan uzaklaşmıştım bu olay ilk ortaya çıktığında. Sanırım içimde ona karşı olan merakı kaybetmiştim." Ayağının altına gelen minik çakıl taşlarına vuruyordu, elleri ceplerindeydi. Yüz ifadeleri sıklıkla değişiyor olmasına rağmen dolu dolu yaşamıyordu duygularını, bu muhtemelen geçmişe ve onu düşünmeye zaten çok alışık olduğundandı, üzülmeye ve kendini suçlu hissetmeye alışmıştı, bunu en net sesinin tonundan anlıyordum.

ReverieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin