11|başına iş açmak.

241 41 64
                                    

"Anne Dejun'a bir şey söyler misin! Ben istediğimde yapmıyor ama Hendery Hyung sorduğunda hemen kabul ediyor." Annem güldü ve birkaç saniyeliğine bir şey demedi, gözleri üzerimde dolaşıyordu, sanki biraz üzgün görünüyordu ancak o üzgün değildi, muhtemelen mutluydu. "Senin için de söylüyor tabii oğlum, bu arada ben yukarıdayım. Keyfinize bakın." Onun ifadelerine bir anlam yüklemeyi bırakalı bayağı olmuştu bu yüzden üzerinde durmak istemedim. "Uzatma Yangyang." Dişlerimin arasından söyledikten sonra gözlerimi devirip yemeye devam ettim, Yangyang'ı ve bu hallerini sevimli bulsam bile bunu ona göstermek benim için hayli zordu bu yüzden yine soğuğu oynayacak, her şeyden rahatsız oluyormuşum gibi memnuniyetsiz bir ifadenin arkasına saklanarak olacak her şeyi bekleyecektim, uzun zamandır hep yaptığım, hep yapacağım gibi.

"Beni gıcık ediyorsun var ya." Dedi kıstığı gözlerini üzerimde dolaştırırken, umurumda dahi olmadığını göstermek ister gibi omuz silkip önüme döndüm. "Üzülme Yang, bu da geçer." Renjun da dalga geçiyordu şimdi, gülüyordu halimize, Hendery de pek farksız sayılmazdı ondan, gülümseyerek izliyordu ikimizi. "Kaçta çıkarız?" Hendery kendisine yöneltmiş olduğum soruyu anlayarak lokmasını yuttuktan sonra çatalını bırakıp eliyle saçını düzeltti. "Bir gibi, belki, biraz geziniriz, sen de şehri iyice öğrenmiş olursun." Düşüncesiyle güldüm, bir daha kaybolmamdan korkuyordu muhtemelen.

"Anne şimdi de Dejun beni bırakıp bir yere gidiyor!" Yangyang ağlama taklidi yaparken orada olmayan annemi fark etmemişti bile, Renjun merakla sordu: "Nereye gidiyorsunuz?"

"Sinemaya."

"Başlamışsınız baş başa çıkmalara bakıyorum? Ayrıca o biletleri yaka paça alırdım elinden de neyse, acıdım." Renjun bilmiş bilmiş konuştuğunda Hendery ona bakıp gözlerini devirdi, yüzünde hoşnutsuz bir ifade belirmişti ve derin bir nefes verdi. "Seni yaka paça evden atabilirim biliyorsun değil mi?" Şimdi dehşete düşme sırası uzun saçlı çocuktaydı -bu arada saçları gerçekten uzundu ve fazlasıyla güzel görünüyordu-

"Yapamazsın."

"Görürüz bakalım yapabilir miyim yoksa yapamaz mıyım." Son lokmasını ağzına attıktan sonra kardeşine dönerek sırıttı, Renjun ise omzuna bir yumruk daha geçirmişti. Bunu çok iyi anlaştıklarından mı yoksa hiç anlaşamadıklarından mı yapıyorlardı anlamamıştım doğrusu. Renjun sürekli Hendery'yi sinirlendiriyor, bir dönüt aldığında belki omzunu çürütecek kadar sert bir darbe indiriyordu ve buna karşılık Hendery'nin yaptığı şey ya gülmek ve gözardı etmek, ya da misliyle karşılık vermek oluyordu. "Sakin ol Ren, bu da geçer, neler geçmedi ki?" Yangyang tabağını lavaboya koyarken Renjun'un omzunu patpatlayarak yalandan üzgün çıkardığı sesiyle birkaç teselli cümlesi söylediğinde Renjun'un yaptığı şey bacağına bir tekme atmaktı. Doğrusu uzun saçlı çocuk biraz garip biriydi, karşısındakine vurmadan anlaşamıyordu sanki.

"Yıkıklığın lüzmu yok."

"Tamam tamam, demedim bir şey. Hadi içeri geçin siz, ben de burayı toplayıp gelirim." Tezgahtaki tabakları sudan geçirirken ona yardım etmek zorunda hissettiğim için masada kalan boş tabakları topladım. "Yardım edeyim." Hendery ve Renjun Bella'nın yanına gittiklerinde Yangyang'ın imâlı gülüşleri çoğalmış, bana yandan bakışlar atar olmuştu ve bunun sinirimi bozmadığını söyleseydim eğer, yalan olurdu.

"Neden sırıtıyorsun öyle?" Kaşlarımı çatarak sorduğumda küçük kıkırdamalarla hafifçe omuz attı bana, bulaşıkları sudan geçirmeyi bitirdiğinde ise masanın üzerinde kalan kahvaltılıkları buzdolabına koyma işine girişmişti, ben ise hâlâ bulaşık makinesiyle ilgileniyordum. "Hiç, sadece Hendery Hyung ile bayağı bir yakınlaşmışsınız bakıyorum." Hafif yüksek ses tonu, bir anda önümde durup gözlerimin ta içine bakması ve hâlâ yüzünden silinmeyen sinir bozucu gülüşüne karşılık kaşlarımı kaldırdım, imasını anlamıştım elbet. Keşke anlamamış olsaydım.

ReverieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin