30|yorgundu.

200 37 188
                                    

"İyi ki doğdun Jeno! Nice yaşlara." Jeno ve Jaemin nihayet gelebildiğinde Donghyuck ve Renjun bağıra bağıra onun için doğum günü şarkısı söylemeye başlamışlardı, ben ise bir Hendery'ye, bir Yangyang'a bakıyor ve kardeşimi anlamaya çalışıyordum. Mutlu gibiydi ama tedirgindi de, üzgün biraz da, alkışlıyordu ancak keyif almıyordu, Jeno için mutluydu ancak kendisi için değildi bu yüzden kalabalığın içinde minik adımlarla yanına gittim ve kulağına eğildim. "Ne oldu? Bir sorun mu var?" Ona yaklaştığımı dahi hissedemeyecek kadar dalgındı aslında, irkilmiş ve bana bakmıştı, kaşlarımı çattım ne olduğunu sorar gibi, derin bir nefes verdi. "Her zamanki gibi işte. Kaçıp durması sinirimi bozmaya başladı artık Dejun."

Gerçekten sinirlendiğini görebiliyordum. Yangyang belli ederdi sinirini, benim aksime, yüzüne bakan biri boğuştuğu bütün duyguları okuyabilirdi. Sinirini çıkartmak için zaman da belirlemezdi benim gibi, oldukça farklıydık. Ben sinirimi içimde tutar ve birisi patlamama sebep olmadığı sürece kimseye belli etmez, bir köşede saklar ve dolup taştığımda da adeta ateş püskürürdüm, öyle kolay geçmezdi sinirim, yıkıcıydı, maruz kalanı kahrederdi fakat her şey bittiğinde daha çok beni mahvederdi. Yangyang ise çabuk parlayıp çabuk sönen taraftaydı, bir şeye aşırı derecede sinirlenmediği takdirde beş dakika içerisinde eski neşeli hâline geri dönerdi. Bu yüzden bunun da geçeceğini biliyordum ancak bu sefer öncekiler gibi durmuyordu, dişini sıkıyordu, ne olacağı belli olmazdı.

Kalabalıkta bize sıra geldiğinde ikimiz de sırasıyla Jeno'ya sarılarak yeni yaşı için güzel dileklerimizi ilettik, Yangyang onun geldiğini fark ettiğinde yüzüne hemen bir gülümseme oturtmuş ve sıkı sıkı sarılmıştı, bu bir kaşımı kaldırmama sebep oldu, rol yapma yeteneği oldukça gelişmişti çocukluğumuzdan bu yana.

Hendery'nin yanına geri döndüm pasta kesilirken, birlikte mutfağa ilerledik pasta tabaklarını almak için, girdiğimizde kapıyı usulca kapattım ve o tabakları indirirken kapıya yaslandım. "Bu hiç iyi değil Hendery." Neyden bahsettiğimi anlamamış olacak, yüzüme boş boş baktı ve derin bir nefes aldım. "Yangyang çok sinirlenmiş, Renjun ile konuşmak istiyor ama sürekli kaçıyormuş, öyle söyledi. Onu sakinleştirmezsek eğer gecenin sonuna doğru kavga çıkabilir bile, hiç bu kadar ciddi olduğunu görmemiştim." Gözlerini kaçırdı ve tabakları tezgaha bıraktı, dudağını ısırmıştı. "Renjun kafasının çok karışık olduğunu, Yangyang ile konuşamadığını söyledi ancak ben de abarttığını düşünüyorum. Ne yapsak, ikisini mutfağa mı kilitlesek acaba?" Gözlerim mutfağın her bir köşesinde gezindi ve başımı iki yana salladım, her ne kadar birbirlerine zarar verme teşebbüsünde bulunmayacaklarını düşünsem de burası içime yatmamıştı. "Sadece dışarı çıkıp konuşmaları gerek, Yangyang ona olup biten her şeyi anlatmalı ve sonra yollarına bakarlar. Biz Renjun için boşluk yaratmaya bakalım ki Yangyang sorduğunda bahane bulamasın, sonra her şey çözülecektir."

"İşlerine böyle burnumu sokmak da hiç hoşuma gitmiyor ancak yapalım hadi. Sen de şunları alır mısın Dejun?" Fazla olan birkaç pasta tabağını aldım ve içeri yürüdük, Yangyang'a ilerleyerek olan biteni anlattım ve sonrasında Hendery ile elimizden geleni yaparak onun için fırsat yarattık. İkisi birlikte dışarı ilerliyorken ise gergince onları izliyorduk.

"Umalım da gece mahvolmasın." Dedi, hâlâ bunun kötü bir fikir olduğunu düşünüyordu ve aslında bu konuda ona katılıyordum.

"Umarım olmaz."

"Renjun konuşabilir miyiz? Sadece beş dakikanı alacağım, söz veriyorum." Yüksek sesli müzik eşliğinde eğlenen arkadaş grubumuzdan biraz uzağa çekiştirirken sordum, gözlerini kaçırdı, yüzüme bakamıyordu ve bu beni asıl kıran şeydi. Biliyordum doğrusu, hislerimi ilk fark ettiğimde o öğrenince böyle olacağını tahmin etmiştim ve beni yanıltmamıştı hiç. Yoruyordu, öldürüyordu yavaş yavaş. Şayet ki karşıma çıkıp beni sadece arkadaşı olarak gördüğünü söylese daha az canımı yakardı, daha çabuk toparlanır ve hiçbir şey olmamış gibi devam ederdim.

ReverieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin