8|tuhaflık.

275 44 109
                                    

Yangyang'ın arkadaşları ile tanışmak için geldiğim kafede herkesten biraz kopuk, biraz uzakta duruyordum. Gözlerim birleştirilmiş masanın üzerindeki çeşitli pasta ve kurabiyelerin üzerinde geziyordu, ellerim arasında tuttuğum kahvenin sıcaklığı bir yandan parmaklarımı yaksa da aslında rahatlıyordum. İçimde anlam veremediğim şeyler dönüyordu, zihnimin içi darmadağındı ve toplayamıyordum bir türlü. Buraya gelme sebebimi hatırlıyordum, kendime sadece geleceğimi kurtarmak istediğimi, en azından bunu kendim için yapmam gerektiğini söylüyor, hayatımın bir cehenneme çevrileceğini ve sonsuz ateşlerde yanacağını sanıyordum ancak işler pek o şekilde ilerleyecek gibi değildi. Büyükannemin yanında hissiz bir çocuk olarak büyüdüğüm zamanlar gözlerimin önünde canlanıyor, bunun annemin eseri olduğunu bile düşünüyordum bir şeyleri bilmeden önce ve içimde o zamanlarda dizginlenemeyecek kadar büyük bir nefret vardı, hâttâ bazen bu nefretin sonum olacağını düşünüyordum. Ne gariptir ki şimdilerde, buraya geldiğim şu üç beş gün içerisinde aradığım nefretimi orada bulamıyordum, sanki hiç var olmamışçasına sakindi, bazen dizginleyemediğim sinirim yüzünden dünyaların dar geldiği olmasa gerçekten nefret etmediğimi düşünürdüm fakat öyle değildi.

Değişmeye devam ediyordum, dallanıp budaklanmaya, büyümeye devam ediyordum.

"Jaemin şunu çeker misin artık? Bir rahat bırak be!" Yüksek ses sebebiyle irkilerek gözlerimi etrafta dolaştırdığımda sesin Yangyang'ın ikiz arkadaşlarından birinden geldiğini fark etmiştim. Yangyang'ın tanıttığına göre siyah saçlı olan, Jaemin, sarışın olana, Jaehyuk, çikolatalı pasta yedirmeye çalışıyor, aslında bir nevi ona işkence ediyordu. Renjun ve Yangyang kendi âlemlerindelerdi, diğer arkadaşları Jeno ve Donghyuck ise ortamı daha da karıştırmak istiyor olacak, zaten kardeşi sebebiyle işkenceye maruz kalıyor olan çocuğa yükleniyorlardı.

"Ama ağabeyler küçük kardeşlerine iyi bakmalıdırlar Jaehyuk. Şimdi aç ağzını." Jaemin yapıyor olduğu işten oldukça zevk alıyor olmalıydı, kardeşi ise onu orada öldürebilecek kadar sinirli görünüyordu ve ben onların bu halini sanki dizi izliyormuşum gibi izliyordum. "Jaehyuk'u bırak artık Jaemin, ele güne rezil olduk yine, bir daha sizinle bir yere gelmeyeceğim var ya!"

"Hep böyle diyorsun ama buluşma yerine ilk gelen de hep sen oluyorsun be Donghyuck, daha mâkul şakalar yap da en azından inanıyormuş gibi yapalım." Renjun olaya karışırken bir yandan da herkesin içeceklerini ikram ediyordu. Onun dediğine gülüp önüme döndüm, Donghyuck ise fena bozulmuş, somurtarak önüne dönmüştü. "Hayır bana yanık olduğunu bilmesem nefret ettiğini düşüneceğim Junnie."

"Sana yanık olmak mı? Farklı dünyalarda yaşıyoruz galiba Hyuck." Renjun gülerek içinde pasta olan bir tabağı önüme bıraktı, sonra Hyuck'a içeceğini uzatmıştı. "Ayıp oluyor ama!" Yangyang araya girdi. "Sana olsun be Hyuck."

Doğruyu söylemek gerekirse onların tatlı atışmalarını izlemek hoştu, ancak ortama karışamamış ve diğerlerine yabancı hissetme sorunlarım sebebiyle sadece oturuyor, arada söylediklerine yapmacık bir şekilde gülerek o kadar da suratsız olmadığımı göstermeye çalışıyordum. Hepsi çok sevimli insanlardı açıkçası, küçük kardeşimin iyi arkadaşlar edinebilmiş olduğu gerçeği beni içten içe mutlu ediyordu fakat bunu ona göstermeye pek niyetim yoktu, daha çok her şey bir anda gerçekleşmiş ve biz iyi geçinmeye karar vermişken nasıl davranmam gerektiğini bilemiyordum. Ayrıca bu sorunu nasıl çözeceğimi de bilemiyordum yani şimdilik her şeyi görmezden gelmeye ve onun bana davranış şekillerine göre karar vermeye niyetliydim, kardeşime nasıl davranacağım hakkında ciddi ciddi plan yapıyor oluşum ise ayrı bir gülünçtü, tabii.

"Dejun Hyung'umu sıktınız bakın. Şu an ben nereden düştüm bu delilerin arasına diyor. Üzülme Hyung, alışıyorsun bir süre sonra." Jaemin sandalyesinde bana uzanarak söyledi bu sefer, gözlerinde bana acır gibi bir ifade vardı, hafif alt dudağını büzüyordu da. İtiraf ediyorum ki sevimli biriydi. "Herkese alışır da bir sana alışamaz, Jaemin." Jaemin çaprazımda oturuyordu, onun yanında kardeşi ve kardeşinin çaprazında, yani benim karşımda mavi tonlarındaki saçlarından dolayı ismini hatırlayabildiğim Jeno vardı. O da aynı benim gibi çok konuşkan bir tip değildi, belki benden çekiniyordu, belki de gerçekten konuşmak istemiyordu bilemiyorum ancak geldiğimizden beri birkaç küçük cevaplar dışında fazla konuşmamıştı. "Neden, mükemmel olduğum için mi?" Jaemin sordu, gözleri parıl parıldı ve bir evet cevabı duymayı beklediğini açıkça belli ediyordu.

ReverieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin