Bazı insanlar vardır ki doğma büyüme ilgiye, sevgiye boğulur. Ama bazı insanlar vardır hiç sevilmeden büyür. Şanssızsın diye nitelendirildim. Ama bu şans değildi, insanlar şanslarını kendi yaratmazlar mıydı? Bu kaderdi benim gözümde. Olacağı varmış oldu diyenlerdenim. Şans bahane gibi gelir. Bir şeyi yapamadığı zaman 'şanssızdım' derler. Halbuki onu yapamaması kendi becerisizliğiydi.
Eğer bana da diğerleri gibi şansını elde etme imkanı verilseydi her şey daha farklı olurdu. Mesela;
Annemi başkasının koynunda görmektense, babamın yanında mutlu olmasını, babamın ona yetmesini isterdim. Ama olmadı. Şayet bunun olması için önce babamın annemin, veya bizim yanımızda olmasını isterdim. Kardeşimi öldürmeseydi. O kadar içtikten sonra önüne kim çıksa öldürebilirdi. Ama bu masum ve saf olan kardeşimi öldürmesine bahane olamazdı.
Babam ve annemi ne kadar sevsem de şuan ki olduğum, yani annem ve üvey babamın olduğu evde sığıntı gibi hissetmekten bıktım. Bana, aslında orada bulunmamam gerektiğini anlatan bakışlardan da.
Her sabah olduğu gibi bu sabahta derslerle günümüzü heba ediyordum. Her sabah istisnasız bir kere bile dersi kaçırmadım. Sanki çok umurumdaymış gibi. Sınıfa şöyle bir göz attığımda hevesle el kaldıranlar, bir şeyler karalayanlar ve çoğunluk benim gibi uyuklayanlar vardı.
"Ebrar. Bu fonksiyonlar neden yanlış bize açıklar mısın?" kafamı uyuşuk bir şekilde sıradan kaldırdım ve hocaya baktım. Tahtadaki işlemlere baktığımda hiç bir şey anlamadan önüme bakacakken önümdeki çocuğun siyah kaplı bir deftere koca harflerle "Ebrar Durgut" yazdığını görünce kaşlarımı çattım. Bu çocuğu tanıyor muydum? Kesinlikle hayır!
Hoca beni umursamadan derse devam edince işime gelmişçesine gülümsedim ve kafamı tekrar kollarımın arasına koyup uykunun dingin sularına kendimi attım.
Her ne kadar uyumaya çalışsam da çocuğun defterine ismimi yazmasını tuhaf bulmuştum. Gidip sormalı mıydım? Ama o zamanda alacağım cevap ne olurdu ki? Muhtemelen, "sana ne?" gibi bir şey olurdu.
Kafamı kollarımın arasına geri koyup uyumayı denedim. Gözlerim yavaşça kapanırken aniden bir hışırtı geldi. Kafamı tekrar kaldırdığımda önümdeki çocuğun dersin ortasında çantasını alıp kapıdan çıktığını gördüm, hoca dahil hiç kimse onu umursamazken benim için garipti. Kimse tarafından bir kere bile dönüp bakılmamıştı. Acaba görülmediğini falan mı sanıyordu?
Ne saçma düşüncelerdi bunlar Ebrar kendine gelmelisin.
Sonunda dersler bittiğinde rahat bir nefes aldım. Kitaplarımı aheste aheste çantama koyarken o garip çocuk sınıfa girdi. Kendini ve çantasını yavaşça sıraya attı ve dimdik tahtaya baktı. Ben ona şaşkınlık içerinde bakarken o kılını dahi kıpırdatmıyordu. Çantamı koluma taktım ve istifimi bozmadan sınıftan çıktım. Bomboş sınıfta sadece o kalmıştı. Sınıflarda kimse kalmazken o hala oturmaya devam ediyordu. Daha fazla dayanamayıp gerisin geriye sınıfa döndüm.
"Dersler bitti, okul kilitleniyor. Çıkmıyor musun?" bakışlarını ağır ağır tahtadan çekti ve benim gözlerime sabitledi. Hiç bir şey demeden öylece baktı. Uzun uzun, ve bir şey söylemeden önüne döndü.
Neydi bu şimdi?
Bir kaç saniye öylece baktım. Hala dimdik tahtaya bakıyordu, en ufak bir kıpırdanma dahi yoktu. Çantamı omzumdaki yerini yenilediğimde arkamı dönüp okuldan çıktım. Bahçe kapısını ittirdiğimde açılmadığına şahit oldum. Sanırım ön kapıyı kilitlemişlerdi. Hızla arka bahçedeki kapıya koştuğumda oranında kapalı olduğunu gördüm. Kafamı bahçenin duvarına çevirdiğimde jiletli telleri görüp bakışlarımı umutsuzca okulun kapısına çevirdim. Oradaydı, aynı tahtaya baktığı gibi keskin bakışlarla izliyordu beni. Çantamın kollarını daha sıkı tutup hızla yanına gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Veda
Ficção AdolescenteHer vedanın başı bir merhaba ile başlamaz mı? Nereden bilebilirdik bir merhabanın hayatımızı alt üst edeceğini...