Buluşma noktasına gelmiştik. Kaliteli, ama mütevazı bir restorandı. Girişi ağaçlarla gölgelendirilmiş, izole bir mekana dönüştürülmüştü. İçerisi boşaltılmıştı, başka hiçbir müşteri yoktu. Herkes bizi inanılmaz bir kibarlıkla karşıladı. Masamıza oturduktan sonra içeriyi göstermeyen aynalı camdan dışarıyı izlemeye başladım. Annemle babam, heyecanla gelecek misafirden bahsediyorlardı.
"Yakışıklı olduğundan eminim kızım," dedi babam. "Senin de hoşuna gidecek. Bu kararı seni üzmek için değil, hem senin hem kendimizin hayatını kurtarmak için verdik. Lütfen bunu unutma. Sana zarar vermeyeceğine dair senetler de imzalayacak. Sen istemedikçe bir şey olmayacak, üzülme. Sanırım yalnız biri ve arkadaş istiyor adam." Bu noktada kim olduğunu henüz bilmiyordum. Kimliği son derece gizli tutuluyordu ve tüm iletişim aracılarla sağlanıyordu. Zaten ilanı onlar açmıştı, babam da iş ararken görüp o parlak fikirle benim fotoğrafımı göndermişti ve iletişim böyle kurulmuştu. Gördüğümde istemezsem gitme özgürlüğüm vardı. Ne büyük iyilik.
"Ben zaten hayatımı kurtarmıştım," dedim kırık bir sesle. "Sadece beni rahat bıraksaydınız her şey düzelecekti."
"Bu baban.." diye başladı annem ve gözyaşlarını tutamadı. "Hiçbir baltaya sap olamadı. Elde avuçta ne varsa saçtı savurdu. Daha düğünümde göbek atarken anlamıştım hayatımı zehir edeceğini ama napayım kızım eski toprak böyle. Bak stresten yıllardır ne kadar kilo aldım. Evlendiğimde 46 kiloydum ben, 46. Tığ gibiydim. Ama bu baban yok mu bu baban..."
Seslerini duymak istemiyordum. Hayatım sonsuza dek mahvolmuştu artık. Birinin malıydı. İkisini de dinlemeye tahammülüm yoktu. Ne olacaksa olsundu artık. Beklemekten bıkmıştım.
Biraz açmam gerekiyor, farkındayım. Olanlar benim için de sürprizdi. Böyle bir şey kimsenin başına geleceğini düşündüğü türden değil.
Burs başvuruları, okul başvuruları, kabuller, kayıtlar, vize pasaport derken her şeyi halledip Birleşik Devletler'e kendimi atmıştım. İlk yılım biraz ırkçılık ve biraz da okulun zorluğu yüzünden sancılı da olsa geçiyordu ki, ikinci dönemimin başında tahmin edebileceğiniz gibi Covid laneti tüm dünyayı vurdu. Benim bursum devam ediyordu ve kendimi zor da olsa geçindirmeme yetiyordu. Ufak bir daireyi birkaç kişiyle paylaşıyor ve yarı zamanlı olarak bir mimarlık stüdyosunda asistanlık yaparak kendime ek gelir yaratıyordum. Kolay değildi. Birikimim yoktu. Fakat günü kurtarıyor ve eğitimimi destekliyordum. Hastalığın şiddeti kendini belli edip dünya ekonomisini durma noktasına getirdiğinde, Türkiye'de yaşayan ailem de bu gelişmelerden nasibini aldı. Babam fabrikadaki işinden atılmıştı, annem çocuk bakarak eve ekmek sokmaya çalışıyordu ama durum kötüydü. Ve babamın garip bahis alışkanlıkları para yokken garip bir şekilde şiddetlenmişti. Bulabildiği her türlü bahise elindeki paraları yatırıyordu ve şimdi kaybetse de bir tanesini kazandığında hayatını kurtaracağı umuduyla vazgeçmiyordu. Annemin günlük kazandığı üç kuruş para tabii ki de yetmiyordu ve kredi çekmek zorunda kaldılar. Bana Türkiye'ye dönmem ve iş bulup onlara destek olmam için, en kötü Amerika'dan onlara para yollamam için yalvarmaya başladıklarında ikinci dönemin sonuydu.
Ne yalan söyleyeyim, tüm iletişimimi koparıp bir daha onları aramamayı düşündüm. Sevgi dolu bir aile hiçbir zaman olmamışlardı, ve kendimi hep kendim desteklemiştim. Kötü veya şiddet gösteren insanlar olmasalar da mantığı ağır basan biri olarak kendimi sadece beni dünyaya getirdikleri için onlara borçlu hissetmedim hiç. Her koyun kendi bacağından asılır nihayetinde. Fakat sonra yine de kıyamayıp biraz para yollamaya başladım. Kendimi zor geçindirdiğimden en fazla 50-60 dolar ayırabiliyordum. Onlar için kur farkıyla bir hafta yetecek bir miktara denk gelse de hayatlarını yoluna koyacak bir para değildi. Fakat yaz ilerledikçe ve hastalık dinmedikçe Amerika'da da şirketler küçülmeye başladılar. Asistanlık yaptığım firma beni kapı önüne koymaktan çekinmedi. Ben de sadece burs ile yetinmek durumunda olduğumdan evden çıkmamaya, her harcamamı etraflıca planlamaya ve hasta olmamaya çalışmaya ayırdım tüm enerjimi. Hala zor da olsa aileme biraz para gönderebiliyordum, ta ki annem arayıp babamın benim gönderdiğim parayı dahi bahise harcamaya başladığını söyleyene kadar. O günden sonra para yollamayı tamamen kestim. Bu kadar salak olmaları benim sorumluluğumda değildi.
Her ne kadar her gün birbirinin aynı geçse de, sağlıklıydım ve kendimi geçindiriyordum. Birkaç ay böyle geçti, bazı aşılar hayvan testlerine başlamışlardı ve belki de karantinanın sonu geliyordu.
Ardından, ailemden korkunç bir telefon aldım.
Amerika'ya geliyorlardı. Benimle yaşamak istiyorlardı.
Onlardan asla kurtulamayacaktım. Hayatımı mahvedeceklerdi. Daha annemin ilk cümlelerini duyduğumda ağlamaya başladım. Bana ait olan tek şey buradaki ufak yaşamımdı ve onu da elimden alacaklardı.
Babam hem kendisi hem de annem üzerine çok yüklü miktarda kredi çekmişti. Bunun dışında yasallığından emin olmadığım yerlerden borç almışlardı. Ve babam mafya bağlantılı yasaklı kulüplerde kumar oynamaya başlamıştı. "Kazanıyordu.." dedi annem. "Ama kendine güveni artınca durmadı. Gözü döndü." Başta güzel bir miktar kazanmıştı anlaşılan. Oynamayı öğrenmişti ve şansı iyi gidiyordu. Ömründe hiç kumar oynamayan ben bile, cebi dolu kumarhaneye gelen cahil birine bir müddet oyun kazandırılacağını biliyordum. Daha fazla kazanma hırsı damarlarınıza işleyene kadar, o an bırakıp gidemeyeceğiniz ama tatlı gelen paralar kazanırdınız. Ne hikmetse, oyunu çok iyi öğrenmiş gibi hissederdiniz. O kadar tecrübeli kişi önünüzde kaybederdi ve sizin alacağınız artmaya başlardı. Ta ki kumarhanenin çarklarını döndürenler bağımlı olduğunuzdan emin olana kadar. Sonra cebinizdekinden başlar daha olmayan paralarınızı dahi kaybederdiniz. Bunu bilmek için ucuz filmler izlemek bile yeterdi, fakat cahil Anadolulu babamda bu akıl yoktu. Kendine güveni birkaç ayda kolaylıkla tavan yapmış olmalıydı.
Anlattıklarına göre, o kadar çok bahis oynamış ve kaybetmişti ki, ödemelerine imkan yoktu. İlk taksit günü geldiğinde babamın peşine düşüp evini bulmuş, annemi döverek babamın kafasına silah dayamışlardı. Tehditlerini savurup, bir dahakine anneme, bir sonrakindeyse babama doğrultulacak bu silahın tetiğini çekmekte tereddüt etmeyeceklerini söyleyip, sakince gitmişlerdi. Ve kaçacak yerleri yoktu. Babamın takip edildiğinden şüpheliydiler. Başka şehirlere de gitseler, aynı mafyanın oradaki bağlantıları bulup öldürecekti onları. Tek çare olarak yurtdışına kaçmayı düşündüler. Söylediklerine göre Yunanistan veya Bulgaristan olarak planlasalar da nasıl olsa ben burayı öğrendiğim için benim yanıma gelmenin uzun vadede daha rahat olacağını düşünmüşlerdi.
Tabii ki de uçak bileti alıp gelmeleri imkansızdı. Bu yüzden babam bir başka mafya oluşumunun kendisine ulaştığını söyledi, anlaşılan böyle ölümcül borçları olan kişileri bulup, yardım(!) ediyorlardı. İstanbulda bir limandan kargo gemilerine insanları yükleyip, farklı ülkelere götürüyorlardı. İnsan ticareti. Babamsa her şeyi kaybetmeden önce kazandığı birkaç yüz bin lirayı saklamayı akıl etmişti. Bu parayı akıllıca kullanmayı becerebilir ve ölmeden gemideki yolcuğu atlatabilirlerse, bir ülkeden bir şekilde yine yasal olmayan uçak biletleri elde edip Amerika'ya gelmeye çalışacaklardı. Muhtemelen birkaç hafta sürer, dediler. Bense onlar için kalacak yer ayarlayacak ve ne iş olursa yapıp biraz para biriktirecektim. Nefret ederek de olsa kabul ettim. İzimi kaybettirmeyi düşündüysem de ölmelerine göz yumamazdım. Hem, benim de pek tercihim yoktu. Mafyanın ötesinde, bankalara olan kredi borçları yüzünden, ortadan kaybolduklarında haciz geldiğinde her şeyimize el koyulacaktı ve muhtemelen benim de devletten gelen yurtdışı bursum kesilecekti, burada dımdızlak ortada kalacaktım. En azından bir süre birlikte para kazanırsak okula dönecek bir birikim edinebilirdim.
Tüm bunları düşünürken, gözlerim boşluğa dalmıştı. Misafirimizin arabasının restoranın önüne park ettiğini fark etmemiştim bile. İçerideki görevlilerin sıraya dizilmesiyle ve korumaların kapıyı açmak için hareketlenmesiyle gerçekliğe döndüm, ve bakışlarımı restorana doğru yaklaşan karanlık figüre çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Satılık
FanfictionÇaresiz bir aile İdealist bir genç kız Bir film yıldızı ve aradaki tüm renkler... Robert Pattinson fanfic