Bölüm 5

47 5 1
                                    

Satılmış olmam zaten üzücüydü ama... bir de umursanmıyordum. Peki ya o garip gizli çift taraflı aynalar neyin nesiydi o zaman?

"Beni umursamıyor olman anlaşmamızdaki gizli ayna camları açıklamıyor..." dedim.

"Ne yani, sırf sen geleceksin diye tüm evimin dizaynını mı değiştirseydim? Bu eski zamanlardan kalma bir şato. Eski sahiplerinin evlere tutsaklar hapsedip aynalar sayesinde izledikleri söyleniyor. Hatta daha eski sahipleri garip cinsel ritüeller için kullanmış. Ben de sırf seni sinir etmek için anlaşmaya ekledim. Böylece başka her yerde izleniyorsun diye kendi odanda yaşar fazla ayak altında dolaşmazsın." Güldü. "Yanlış anlama, okuluna devam etmen için masrafların karşılanacak ve kütüphaneyi, havuzu, veya nereyi istersen kullanabilirsin. Aynaların ardında da pek zaman geçiren biri değilim, bu garip olurdu. Yalnızca haberin olsun diye söylüyorum, o aynalar yok olmayacak."

Birkaç saniye sessizlik oldu ve devam etti. "Benimle arkadaş olmak için de bir sebebin yok, istersen arkadaşlarını getir, istersen sevgilini. Partilemek veya gürültü yapmak istersen de üst kat ile sınırlı olmak şartıyla istediğini yapabilirsin. Ama alt kat benim yaşam alanım, bu kata gelmekte özgürsün fakat benim burada olacağımı da bil."

"Tamam, tamam," dedim. "Anlaşıldı. Bana bağış yapıyorsun ve daha fazla yüzgöz olmak istemiyorsun. Üst katta yaşamak zor olmasa gerek. Merak etme, beni fazla görmeyeceksin."

"Dediklerimden bunu anlamak istiyorsan, pekala..." dedi ve ben yok olmuşum gibi önüne dönerek yemeye devam etti.

Sandalyemi geri iterek kalktım ve asansöre binerek üst kata çıktım. Sonsuz koridorlardaki sanat eserlerini inceleyerek dakikalar geçirdim, ve kütüphaneyi buldum. Devasaydı ve kitapların o kendine has kokusu her yanı sarmıştı. Burada günlerce sıkılmadan yaşayabilirdim. Her oda gibi burada da bir minibar vardı ve mini buzdolabı alkolle doluydu. Kendime adını bile duymadığım şatafatlı şişedeki viskiden doldurdum. Öğrenci hayatında böyle içkilere yer yoktu, alışkın değildim. Yanan boğazımla uzunca öksürdüm ve şişeyi yerine koydum. Önümde dizili kitaplıklar arasında içkiyi seçmek hata olurdu. Kendimi okullar açılana kadar çalışmalarıma vermeye ve alt kata mecbur kalmadıkça inmemeye karar verdim.

***

3 gün sonra

***

Tahmin ettiğimin aksine kitaplardan sıkılmam oldukça kısa sürdü. Ailem beni satınca ne de çabuk değişmiştim...

Madem bu evde özgürdüm, bunu test edecektim.

İlk önce, üniversiteden az veya çok tanıdığım herkesi bir partiye davet ettim, hatta onlara da kimi isterlerse getirebileceklerini söyledim. Hizmetçiler partiyi organize etmeye heveslilerdi. Bu evde sık olmuyordu sanırım, ama birçok özel çalışan kiralandı ve kokteyllerden kanepelere servis edilecek her şey için masalar hazırlandı. Robert'ın şehir dışına çıkacağı ve onun katına giriş olmayacağı, sadece benim özel girişimden üst kata çıkılacağı ve dekoratif sanat eserlerinin çalınmaya karşı sabitlenip alarmlarla korunduğu bilgisi bana verildi.

Ve ne olursa olsun buranın dünyaca ünlü yıldız Robert Pattinson'a ait olduğunu kimsenin ağzından kaçırmaması konusunda herkesi tembihledim. Bir piyango kazanıp bir süre burada tatil hakkı kazandığım gibi saçma bir yalan uydurmuştum. Robert'ın adıyla anılmak veya satın alındığımı ortaya çıkarmak istemezdim, tahminimce o da benimle duyulmak istemezdi... Thick ama üzgün bir Türk kızıyla... Onun için anoreksik ve sarışın olmayan biriyle görülmek hakaret olmalıydı. Zaten aramızda bir şey de yoktu ama insanları bilirsiniz.. Her neyse.

Robert bir gün önceden yola çıktı ve beni tüm malikaneyle yalnız bıraktı. Parti günü ben 15-20 kişi davet etmeme rağmen arkadaşların arkadaşları derken 5-6 düzine insan eve doluştu. Üst kattaki büyük salonda alkol su gibi içiliyor, her köşede insanlar yiyişiyor ve dans ediyordu. Bazıları karaoke yaparken bazıları rahat koltuklarda sızmıştı. Herkes ne kadar harika bir parti olduğundan ve kazandığım piyangoya nasıl başvurduğumdan söz ediyordu. Ben detay vermememe rağmen birçok teori uydurulmuştu bile. Hatta parti öylesine çılgındı ki birçok kişinin kimin düzenlediğini bilmediğinden eminim. 

Birkaç saat içinde öyle çok içmiş ve öyle çok sıkılmıştım ki kendi odama sıvışıp çalışanları partiyi kontrol altında tutmaları için uyardım. Yakından tanıdığım pek insan olmadığımdan, yokluğumu fark etmezlerdi. Odama kapandığımda yakın geçmişimdeki trajediler üstüme çökmüştü, ve içkinin verdiği gevşemeyle bağıra bağıra ağlıyordum. 

Bu ne biçim bir hayattı böyle! Herkesin çocuğunu satacağı bir hayatın içinde hapsolmuştum... Bir dakika... zaten ailem beni daha ucuzuna satmıştı! Deha bir mimara göre çok ucuza gitmiştim, evet zenginlik içindeydim ama ailem beni birkaç bin dolar alacaklarını tahmin ederek gözden çıkarmıştı...

Ailemin ne önemi vardı ki? Bu ruh haliyle ne eğitimimde başarılı olabilir ne de iş bulabilirdim. Para yiyici bir parazit olarak kalmıştım burada... İçki içerek gebersem daha iyiydi. 

Hiç olmadığım kadar sarhoş halde odamdan çıkıp, elimde kadehle kimseye çaktırmadan o büyülü kütüphaneye girdim. Bilincim yarı açık bir şekilde tüm raflara, kitaplara dokunarak geziyor, kitaplıkların arasında adeta dans ediyordum. Aşırı sıcak basmıştı, kütüphanenin büyüklüğünü küçümsemiştim ve dolaşmak bile beni terletmişti. Üstümdekileri birer birer çıkarıp fırlattım. İç çamaşırlarımlaydım ve ağlayarak yarı dans eder halde dolaşmaya devam ediyordum. Acaba bu kadar içki beni komaya sokar mıydı? Belki de bir yerde sızıp kusmuğumda ölürdüm. 

Dans ede ede kütüphanenin bir ucundaki duvara sabitlenmiş devasa aynanın önüne geldim. Arkası gizli bölmelerden biri olmalıydı. Robert şehir dışındaydı neyse ki... Yine de sinirle elimdeki kadehi aynaya fırlattım. Kadeh kırılarak yere düştü, ayna sağlamdı. Ne manyak bir kafanın ürünüydü bu? Ama onun suçu değildi, böylesi klasik bir mimariye kıymak asıl hata olurdu. Ne de olsa orada kimse yoktu, bu yüzden umursamadım ki zaten umursayacak kadar ayık hiç değildim. 

Bilincim kayıp gidiyordu, ağlayarak yere çöktüm.


SatılıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin