Nefes almak zor, güç ve bazen yıkıcıdır. Aldığın nefesin israf olduğunu düşünüp utanç duyduğun zamanlar olur, ciğerlerine çektiğin nefesin sadece refleksle yaptığın bir şey olduğunu hissettiğin zamanlar tam da o anlarda kaçınılmazdır. İç çekemezsin, içine almak için çırpındığın hava kuvvetli bir asit gibi yakar boğazını belki de ciğerlerini. İçinin kanadığını ve acı çektiğini hissedersin ama görünürde bir şey yoktur o yüzdendir ki ağlamaktan utanırsın, bir köşeye siner sessiz ama içli içli ağlarsın. Kimse seni duymasın istersin ama biri de sarılsın istersin, yalnız olmak için sinersin o köşeye ama aslında bir yavru gibi bakıma muhtaçsındır, acının yanı sıra buna da ağlarsın. Çaresizliğine ve güçsüzlüğüne...
Adem karmaşık ve çelişkilidir; ne istediğini bilmez, bir şeyi istediğinde ona zaaf denecek kadar çok bağlanır onu ulaşılamaz gördüğünden ama ellerinin arasında bir elmas gibi parlarken aslında o kadar da güzel değildir. Hayatında daha önce elmasa ilgili hiçbir şey duymamış bir insan gibi önce inceler ama ilgi alanı olmadığını görünce köşeye atar ve bir daha yüzüne bakmaz. Hedeflerimiz ve arzularımız kimi zaman bir mağaranın içindeki o elmas gibidir. Görmek için girmek gerekir ama tehlikesi çoktur ve böyle zamanlarda adem kördür. Asıl istediğinin o elmas değil de karanlığının gizemine aşık olduğu mağara olduğunu fark edemez ve bu yüzden de kaybetmeye mahkumdur çünkü ne istediğini göremeyecek kadar cahildir, bunu görmeye çalışmayacak kadar da tembel.
Bir elması ellerinize aldığınızda öyle güzel biçimlendirilmiş, parıltılı ve şaşalı bir şey değildir. Önemli olan da budur aslında, onu ellerinize aldığınızda önce hayalinizde güzelleştirmek ve sonra da hayalinizi bir zanaat ile ellerinize dökmektir. Wang Yibo gördüğüm ilk ham elmastı, toydum ve onu işleyebilirim sanırken mahvetmiştim. Her şeyi elime yüzüme bulaştırdığım yetmezmiş gibi onu da çirkinleştirmiştim. Belki de sadece o elmas sandığım bir kömürden farksızdı ama çocuksu bir heyecanla onu ellerime ilk aldığımda yüreğimdeki kuşun kafesini zorladığını hissetmiştim. Ellerimi sancıyan yüreğime bastırdığımda beyaz kuş sakinleşmişti belki ama ellerimi daima nasıl yüreğimde tutabilirdim ki korumak için? Ne kadar tutabilirdim çoktan delinmiş etlerimi, ne kadar daha bastırabilirdim kanamamı? Acı yoğun ama bağımlılık yapıcıydı...
Ellerimdeki kağıda son kez bakıp ayaklandım ve hızlı adımlarla karşı koridordaki odaya yürüdüm. Kahverengi, ahşap kapının önünde birkaç saniyesi duraksasam da gücümü toparlayıp kapıyı çaldım. İçeriden ilahi söylermiş gibi narin çıkan sesiyle girmemi söylediğinde kalbimi kanatmayı umursamadan kafesini zorlayan kuşu dizginlemek için derince soluklar çektim içime. Kapıyı açıp içeri girdiğimde gözlerindeki gözlüğü çıkarıyordu. Beni görmek bir hayalet görmekten farksız olmalıydı ki anında beti benzi atmış, çıkarmakta olduğu gözlüğü hafif bir tıkırtıyla masaya düştü. Sol elimdeki kağıtları sıkıca tutup gözlerine bakmaya devam ederek konuştum. ''Çok zamanını almayacağım, müsait misin?''
Dilini yutmuş gibi susmaya devam etse de başıyla onayladı ve ona yaklaşan bedenimi göz bebekleri büyüyerek izledi. Onu biraz bile tanımıyor olsam bu bakışlarından dolayı beni sevdiğini düşünürdüm ama gerçekler yanıltıcı ve çarpıcıydı. Gözlerimi masaya bıraktığım kağıtlara çevirdim ve oturan bedeninin dibinde durup ellerimi ceplerime koydum. ''Bunlar personeller için yapılan harcamalar ama belirlenen miktarın dışına çıkıldığını fark ettik. Planlama yapmak için onayın gerekiyor.'' Gözlerini ovuşturup başını salladı ve kağıtları eline aldı. Hızla önündeki kalemi alıp ona uzattığımda başını kaldırıp gözlerime baktı. ''Tamam ama bunları okumadan onaylayamam. Bana yarım saat vermelisin.'' Dirseğimi masasına yaslayıp üstüne eğildim ve sakince gülümsedim. Gözleri başka bir şeye odaklanamıyormuş gibi, avcısından kaçamayacağını bilen bir av gibi, üstüme kilitlendiğinde kalemi tekrar uzattım. ''Sorun değil, ben okudum ve onaylıyorum. İmzanı at ki zaman kaybetmeyelim.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Memory|Yi Zhan
FanfictionKirli kanını kalbime ilk akıttığında on altı yaşında bir çocuktum. Vücudum o kanı benimseyip onunla büyüdü, onunla gelişti fakat sen beni büyüttüğünü sandığım bu zehri bedenimde her geçen gün daha da benimserken bile yanımda değildin, Yibo. Zehrini...