On Birinci Parça

431 54 96
                                    

Bir iki ay önceki rutinine dönmüş ruhum ve bedenim huzurlu hissediyordu. Sessizlik her yerimi kaplayıp sıkıca sarıyordu, bu bana inanılmaz zevk veriyordu. Başımın altındaki sert yüzey ve bacaklarımı kaldırarak diklemesine uzattığım koltuğun yumuşaklığı beni birkaç ay öncesine götürüyordu. Acıma ve asla kurtulamadığım depresif ruhuma rağmen o zamana dönmeyi isterdim eğer öyle olsaydı, hayatımda sadece izleri kalmış insanlarla tekrar muhatap olmama gerek kalmazdı.

Ne büyük bir günaha bulaşmıştım da Tanrı beni bu şekilde yargılıyordu asla anlamıyordum. Mükemmel ya da çok iyi bir karaktere sahip değildim ama nihayetinde ben de sadece kendi halinde ve iyi niyetli bir insandım. Bunca yıkıma neden olacak hiçbir suça bulaşmamıştım, hiç büyük bir hata yapmamıştım.

'Her şeyi Tanrı ve günahla bağdaştırman neden? Tanrı'nın varlığından bile emin değilsin ki inandığın Tanrı sadece senin içinde bulundurduğun bir varlık, ne gibi bir geçerliliği var? Her şeyi günah veya sevapla değerlendirerek neden diye sorgulamaktansa çözüm odaklı git. Emin ol, sana Tanrı'dan daha büyük fayda sağlayacak.'

Alaycı ses beynimin en ücra köşelerinde yankılanıp uzun bir süre artçılarını bıraksa da birkaç saniye içinde kayboldu. Her şeyin kader ile ilgili olmadığını biliyordum, bundan on iki sene öncesine kadar din ne demek bilmiyordum bile. Bu bağlamda her şey şimdi değil o zamanlarda olması gerektiğini biliyordum ama yüklenemiyordum. Bu acıyı ve sorumluluğunu yüklenemiyordum. Bu yüzdendi suçu atacak birilerini veya bir şeyleri aramam. Belki de hiç var olmayan güç acımı alıp biraz da olsa rahat nefes almamı sağlıyordu.

İki haftadır devam ettiği gibi yapacak hiçbir şeyim yokmuş gibi yatıyordum. Sorumluluktan kaçıyordum, bu evden çıkmak istemiyordum. Bu ev benim mabedimdi, beni koruyordu. Tüm kötülüklerden arınmamı ve sadece ben olarak kalmamı sağlıyordu. Bir keşişin manastırdan uzaklaştığında yaşadığı o kırıklığı ve korkuyu hissediyordum. Bu evden çıkmamak için milyonlarca nedenim vardı.

Telefonumun tiz sesi yankılanıp üstümdeki masanın hafifçe titrediğini hissettiğimde burmese oturuşuna geçip ekrana baktım. Hafifçe havalan kaşımla açtım telefonu. ZeXi beni kolay kolay aramazdı, bu meraklanmama neden oldu. ''Alo?''

''Zhan, evde misin? Ben oraya geliyorum. Kapıyı açarım, sakın kapıyı açma.'' Telefonu kulağımdan çekip birkaç saniye tekrar ekrana baktım ve yavaşça çatılan kaşlarımla konuştum. ''Ne bu telaş, evime ilk defa mı geliyorsun?''

Hızlı solukları ve hışırtılı sesler arabada olduğunu anlamam için yeterliydi ama bu yersiz endişe ve coşkusu kabarmak için çırpınan kuşkumu ateşliyordu. ''Sadece dediğimi yap, tamam mı? O kapıyı sakın açma.''

Kapıya çevirdiğim bakışlarımla sanki dışını görebilecekmişim gibi incelemeye başladım. Ne vardı bu lanet kapıda? Ardında beni öldürmek için bekleyen birisi veya birileri yoksa bu kadar telaşa kapılmamalıydı. Omuz silkip yüzüme kapattığı telefonu masaya geri attım ve eski pozisyonuma döndüm. Hayatımda ne heyecan istiyordum ne de en ufacık bir coşku. Tek istediğim ıpıssız evimde ölene kadar beklemekti.

Telefon tekrar çalınca sinirle kalkıp oturdum. ''Bugün bana yatmayı çok görüyor olmalılar.'' Kendi kendime mırıldanıp ekrana baktığımda arayanın Lu olduğunu gördüm. Bunların derdi neydi de art arda beni arayıp duruyorlardı? Evimin dışında birisi beni bazukayla falan mı bekliyordu? Kulağıma dayadığım zımbırtıdan yükselen naif ses tüm sinirimi alıp götürürken gülümsedim.

''Tatlım, ben bugün yanına geleceğim. Şimdi yoldayım, istediğin bir şey var mı?'' Güzel sesi bağımlılık yapacak kadar olağandışıydı. Öyle ki bazen eski videolarımızı televizyonuma yansıtır izlerdim. Ablamın güzel ellerinin piyona ve çellonun üstünde dans etmesini, ince oktavlarda insanı büyüleyen sesini seviyordum. Bazen eskisi gibi tekrar bir grup kurup kuramayacağımızı merak ediyordum.

Bloody Memory|Yi ZhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin