Yağmur damlaları.
Koşarken yüzüme çarpıp aşağı süzülen damlalar her şeyi yakıp yıkıyordu.
Akşamdı.
Kimine göre günün en güzel vakti, kimine göre de geçmek bilmeyen bir zaman dilimiydi.
Nereye mi gidiyordum?
İşte bunu bende bilmiyordum.
Sadece boş sokakta yankı yapan adımlarım ve ben. Ve birde, belki yıldızlar.
Koştum. Ayaklarımın altı acıdan kavrulana kadar koştum. Ta ki, beni taşıyamayacak hale gelen ayaklarım iflas edene kadar.
Nefes nefese durmak zorunda kaldığımda boş gözlerle etrafıma bakındım. Yine aynı yerdeydim.
Geniş, sık ağaçlı boş arazi.
Çoğu kişiye göre bu tüyler ürpertici manzara, bana huzur veren bir yerdi.
Biraz güç topladıktan sonra sakin adımlarla ilerledim. Gökyüzüne doğru uzanmış ağaçların arasında biraz yürüdükten sonra karşıma çıkan kulübeye baktım. Gülümsedim.
Şehirden uzaklaşıp buraya gelmek paha biçilmezdi. İtiraf etmeliyim ki bu kulübeyi yaptırırken biraz kararsızdım.
Ya sonra sevmezsem?
Vazgeçersem?Ama işte tam karşımdaydı.
Bazen iyiki diyordum. İyiki yaptırmışım.
Kulübeye doğru adımlarken bir şey fark ettim. Bazı ağaçlar kesilmişti. Yani, öyle kuru dallarını temizlemek için kesilmemiş, basbayağı kökünden kesilmişti.
Ah şu oduncular yok muydu, güzelim manzarayı yok ediyorlardı.
Kulübeye yaklaştığımda kendi kendime söylenerek içeri girdim.
Kendime güzel bir kahve yapıp bu sessiz manzaranın tadını çıkarmak istiyordum.
Üç odalı kulübemin mutfağına yöneldim. Cezveyle ocağa süt koyup mutfaktan çıktım.
Bu sefer yatak odama girdim ve üzerimdeki ıslak kıyafetleri değiştirdim.
Yorulmuştum. Yatağıma oturup derin bir nefes verdim. Başımı hemen yanımdaki pencereye çevirip hala yağmakta olan yağmuru seyrettim bir süre.
Sonra gözlerimi kapatıp su damlacıklarının cama çarparken oluşturduğu sesi dinledim.
Bir ara zar zor işittiğim bir fokurdama sesi girdi araya. Ne kadar istemesem de kalkıp mutfağa gittim.
Çok geçmeden elimde fincanla oturma odamın penceresini açmış, henüz dinmiş olan yağmurdan sonra çıkan eşsiz toprak kokusunu içime çekiyordum.
Dışarıda hafif bir rüzgar vardı. Dolayısıyla giydiğim kısa kollumun açıkta bıraktığı kollarım üşümüştü. Bununla birlikte kahveden içimi ısıtan bir yudum daha aldım.
Son bir kez gökyüzüne bakıp pencereden geri çekildim. Kahvemi masaya bırakıp, odama gitmeye üşenerek koltuğa oturdum tekrar.
Sırtımı yastığa yasladım ve kollarımı göğsümde birleştirdim.
Gözlerim ağırlaşmaya başlamıştı. Bende engel olmuyordum doğrusu.
Gözlerimi kapattım. Belki de yapmam gereken tek şey buydu.
Kapat gözlerini ve düşünme.
Herkese merhaba :)
Eski hesabıma giriş yapamadığım için bende uzun bir aradan sonra yeni bir hesap açtım. Bölümleri tekrardan yazmak biraz zor olacak ama bunu sevgili okurlarım için yapacağım.
Vazgeçmek yok.Ayrıca merak ettiğiniz sorular için mesaj atabilirsiniz veya yorumlara yazabilirsiniz. Elimden geldiğince cevaplamaya çalışacağım.
Yeni bölümler için takipte kalın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKTAŞI
Teen FictionOnu hiç böyle görmemiştim. Gözlerindeki hüznü, kararsız bakışlarını... "İyi misin?" Elleri dizlerinin üzerinden aşağı sarkmıştı. "Hayır desem inanır mısın?" Yorgun gözleri hafif kısık bir şekilde yeri inceliyordu. Bende yere oturdum ve onun gibi di...