Yüzümden akan terler yüzünden yüzüme yapışmış saçlarımla aniden yerimden kalktım. Sanki boğuluyormuş gibi tüm ılık havayı içime çektim.
Korkuyla sırtımı geriye yaslayıp dizlerimi kendime çektim ve kollarımı etrafına doladım.
Biraz önce gördüğüm rüyanın etkisinden çıkamamış, hala o motor seslerini kulaklarımda duyumsuyordum.
Tanrım, son birkaç gündür aynı rüyayı görüyordum. Ve bu bana geçmişi daha da çok hatırlatıyordu.
Kendime gelmem için biraz beklemem gerekti. Bu arada dışarıdan gelen korna sesleri rahatsız edici bir biçimde irkilmeme neden oldu.
Yerimden kalkıp pencerenin önüne geçtim.
Neden bilmiyordum ama odam fazlasıyla sıcak ve bunaltıcı geliyordu.
Pencereyi açtım. İçeri giren serin havanın yüzüme çarpıp odaya dağılmasına izin verdim.
Bu sırada aşağıdan gelen küfür seslerini işitmemle başımı o yöne çevirdim.
Konuşmalarından çıkardığım kadarıyla; sanırım birisi kendi şeridinde gayet düzgün bir şekilde ilerlerken (tabi yüksek hızda) diğeri ise yavaş ama (dikkatsiz) bir şekilde diğerinin önünden geçip karşı yola sapmak istemiş. Aşırı yüksek hız ve dikkatsizlik sonucu da, arabalarının ön taraflarını sıyırıp geçmişlerdi.
Düz giden araç sahibinin plakası aşağı sallanırken, diğerinin farı kırılmıştı.
Tabii artık gelenek haline gelmiş olan "arabadan inip kavga etme" metodunu da unutmayalım.
Kendime geldiğim sırada oturup onları seyrettiğime ben de hayret etsem de pencereyi kapatıp yatağıma oturma zahmetinde bulunmadım. Onun yerine gökyüzünü seyrettim.
Aslında muhteşem bir manzara olan, ama ışık kirliliği yüzünden tek tük yıldızı görünen bu gökyüzü bana huzur veren tek şeydi. Sadece birkaç dakika bile seyretsek bilinmezliklere dalıp giderdik aslında.
Derin bir iç çektikten sonra geri çekildim ve biraz önce beni serinleten hava, yerini soğuk rüzgarlara bıraktığı için pencereyi kapattım.
Tam bu sırada telefonumun adeta ben buradayım diye bas bas bağıran melodisi geldi kulağıma. Tabi buna melodi denirse! Henüz birkaç gün önce hatırlamam gereken önemli durumları unutmamak için telefona kaydedip, birde telefon uzakta bile olsa duyabilmemi sağlaması için sağlam bir rock müzik eklemiştim.
Ama şu an bu alarmı neden kaydettiğimi hatırlamıyordum. Baksam iyi olacaktı çünkü kulaklarımı fena halde tırmalıyordu.
Telefonu elime ilk aldığımda alarmın üstüne not düştüğüm
'YENİ İŞİNİN İLK GÜNÜ!!!'
yazısını okuduğumda tüm vücuduma bir elektrik dalgası yayıldı.
Telefonu yatağın üstüne atıp aceleyle dolabıma yöneldim.
Pekala sakin ol Deniz.
Saat 07.45
En geç sekizi çeyrek geçe orada olmam lazım. Yarım saatte tüm işlerimi halledebilirdim sanırım.
Bir düşün, yeni bir işe başlıyorsun, ilk gün hangi kıyafeti giyersen daha doğru olur?
Dolabın aynasından kendime dik dik bakıp göz devirdim. Tabiki süslemeye gerek yoktu. Dolaptan bir kot pantolon ve tişört çıkardım. Hızla üzerimdekilerle değiştirirken çoktan banyoya girmiştim.
Soğuk suyla yüzümü yıkayıp uykulu halimden kurtuldum. Banyodan çıkıp yatağımı toplamaya fırsat bulamadan mutfağa ilerledim. Çay koyup vakit kaybetmek yerine meyve suyu içmeye karar verdim. Bir yandan kahvaltılıkları masaya dizerken bir yandan da meyve suyunu arıyordum ama bulamıyordum. En sonunda elimdekileri masaya bırakıp tüm dikkatimi dolaba verdiğimde meyve suyunun olmadığını anladım. Tam umudumu yitirmişken başka bir şey takıldı gözüme. Elime alıp incelediğimde bunun bir çikolatalı süt olduğunu fark ettim. Hem de küçük boy pipetli olanlardandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKTAŞI
Roman pour AdolescentsOnu hiç böyle görmemiştim. Gözlerindeki hüznü, kararsız bakışlarını... "İyi misin?" Elleri dizlerinin üzerinden aşağı sarkmıştı. "Hayır desem inanır mısın?" Yorgun gözleri hafif kısık bir şekilde yeri inceliyordu. Bende yere oturdum ve onun gibi di...