BÖLÜM 14

3 1 0
                                    

Sessizlik...

Sanki dünyada ki tüm insanlar suskunluk yemini etmişlerdi.

Etraftan çıt sesi bile duyamıyordum. Yoksa benim kulaklarım mı bozulmuştu?

Delice düşünceler beynimi kemirse de bende dünyanın suskun nüfusuna karışmış gibi susuyordum.

Gerçi ben aylardır susuyordum.

O adamlar benden cümlelerimi de çalmışlardı. Geleceğimi ve bugünümü çaldıkları gibi.

O adamları hatırlamak kalp atışlarımı maraton koşmuşçasına hızlandırmıştı yine. Bu hisse alışamıyordum.

Sahi neredeydim ben? Sağıma soluma baktım hızla. Evde ya da okulda değildim. Burası neresiydi? Etrafta masa sandalyeler vardı. Bende bir masanın başındaydım.

Yine mi rüya görüyordum? Rüyadayken bulunduğumuz ortamın rüya olduğunu anlayabilir miydik? Rüyadayken rüya gördüğümüzü anladıysak uyanmamız gerekmez miydi? O zaman ben rüyada değil miydim?

Boynumdan belime doğru garip bir his sardı bedenimi. Sanki izleniyormuşum gibi. Hızla arkamı dönüp etrafa bakındım. Beni izleyen kimse yok gibiydi ortalıkta. Tekrar önüme dönüp bulunduğum yere göz attım.

Ahşap renginde bir masa ve karşılıklı duran iki tane koltuk vardı. Gerçi bunlara koltuk denilmiyor olabilirdi. Yumuşacık duran sandalye de denilebilirdi belki. Allah aşkına şu an düşünmem gereken şeyin önümde duran sandalyeler olduğunu sanmıyordum. Ama beynim detaylara takılıyordu. Lanet olası burcum.

Etrafta ahşap renginde bir sürü masa vardı. Bazılarının kenarında iki yumuşak sandalye vardı bazılarının kenarında da dört tane rengarenk sandalyeler vardı. Burası kafe falan olmalıydı.

Önünde durduğum masanın çaprazında bir sahne vardı. Yerden neredeyse bir karış yukarıda kalıyordu. İki tane mikrofon ve geride bir tane de bateri vardı. Masa sahnenin biraz uzağında kalıyordu. Eğer ortam kalabalık olsa bu masada oturanlar gözükmezlerdi. Adımlarımı sahneye doğru yönlendirdim. Bu sahnede bana tanıdık gelen bir şeyler vardı. Sahnenin tam önüne geldiğimde en öndeki mikrofona yapıştırılmış bir kâğıt parçası gözüme ilişti. Sahnenin üstüne çıkıp mikrofonun üstündeki kâğıdı elime aldım.

"Olmayan suçun affının da olmadığını öğrenmişsindir meleğim. Kendini de diğerlerini de affetmen kolaymış değil mi? Hayatta olup bana seni tanıma şansı verdiğin için sana minnettarım."

Not bana mıydı? Derin bir nefes alıp sahneden aşağı indim ve sahnenin çaprazında kalan çıkış kapısı olduğunu düşündüğüm yere doğru ilerledim. Biraz daha burada kalırsam korkudan bayılacaktım. Tamam not kâğıdı bana korku değil aksine mutluluk vermişti neden olduğunu anlamasam da fakat neden burada olduğumu bile bilmiyordum.

Hızlı adımlarla dışarı çıktığımda yolları bile tanımadığımı fark ettim. Bulunduğum sokağı gözlerimle taradım fakat buraya daha önce geldiğimi sanmıyordum. Arkamı dönüp kafeye ait olabilecek bir tabela aradım. Çıktığım kapının hemen yanındaki duvara yapıştırılmıştı aradığım şey. Siyah renkli bir tabelaydı.

"EYLÜL"

Kafenin ismi bile tanıdık değildi. Ama neden burayı sanki daha önceden de biliyormuşum gibi hissediyordum. Mikrofonun üstünden aldığım not kağıdını görüş açıma doğru kaldırdım.

Kimdi bu notu yazan?

Omzumun dürtülmesiyle başımı aniden kaldırdım. "Az kafanı kaldırır mısın artık çünkü son dersteyiz. Ne yattın be koala gibi."

MERKEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin