BÖLÜM 2

15 4 17
                                    

"Yüreğin ince ince sızlamadı mı?

Gözlerin gizli gizli ağlamadı mı?"

Bir elimde toz bezi masamın tozunu alırken bir taraftan da radyoda çalan Ferdi Tayfur'a eşlik ediyordum. Dışarıdan bana bakan biri aşk acısı çektiğimi düşünebilirdi fakat ben olmayan şansıma ağıtlar yakıyordum. Sınav sonuçları yakın zamanda açıklanacaktı ve ben istediğim liseyi tutturamayabilirdim. Endişem Ağrı Dağının zirvesine oturmuş durumdaydı. Bu yüzden de bağıra bağıra Ferdi babaya eşlik ediyordum.

Tabii ki bağıra bağıra şarkı söylememin sebebi bununla da sınırlı değildi. Yağmur ve Savaş abinin konuşmalarını dinlememin üzerinden yaklaşık bir hafta geçmişti ve benim içim içimi yiyordu.

Ablama bu durumu nasıl anlatacaktım? 

Ablam sonsuz bir güvenle Yağmur'u yanında tutmaya devam ediyordu. O gün masada söylediklerimden sonra kolundan tuttuğum gibi kafeden dışarı sürüklemiştim. Daha sonrasında masadan çantamı alıp ablamın yanına dönmüştüm. Savaş abiyle konuşmamıştım. O an ona da sinirliydim. Zaten o günden sonra da Yağmur eve hiç gelmemişti. 

Birkaç defa ablamı Yağmur hakkında uyarmak için konuyu açsam da ablamın 'Yağmur benin en yakın arkadaşım bana ne kötülüğü olabilir ki?' sözleri sonunda umudum kırılarak konuyu kapatıyordum. 

Odamda temizlemediğim yer kaldı mı diye etrafımda dönerken kapının pervazına omzunu yaslamış bir şekilde beni izleyen babamla karşılaştım. "Aşkım babam ne yapıyorsun orada? Yoksa âşık mı oldun bana?" Odaya girdiği gibi ufak bir kahkaha koyuverdi. 

Bu adama âşık olduğumu belirtmiştim değil mi? 

"Elinde toz beziyle sana birinin âşık olmasını bekleme sen kızım emi. Ben seni zorunluluktan seviyorum küçük bebeğim."  Sesinde ki eğlenen tonu fark etsem de babama üzgün üzgün bakıp elimdeki toz bezini masama bıraktım. Elimi kalbimin üzerine koyup boynumu büktüm. "Kalbimin sesini duydun değil mi? Minik kalbim kırıldı. Ne yani kızın olmasam sevmez misin beni?" Sorum karşısında şaşırmış bir ifade takınan babam yanıma gelip başımın üstünden öptü. "O nasıl söz küçüğüm benim sen benim biriciğimsin, ateş parçamsın. Şaka yapıyorum ben sana. Neyse şimdi bunları konuşmayalım dedim ki gideyim de ateş parçamla azcık sohbet edeyim. Güzel düşünmüşüm değil mi?"

Geçen hafta sonu ona gördüğüm rüyayı anlatmıştım ve o da bana bunu araştıracağını söylemişti. Hala gözlerimi kapadığımda o görüntüyü görüyordum. Görüntünün ne bir dakika ilerisini ne de gerisini göremiyordum. Bu beni ürkütse de kafama takmamaya çalışıyordum. "Tabii ki güzel düşünmüşsün babam o zaman oturalım hem yeni temizledim odamı temiz temiz otururuz. Çay var mıdır acaba? Dur ben eğer çay varsa alıp geleyim." Babam kafasını sallayıp odamdaki koltuğa oturdu. "Tamam, Cemrem bekliyorum ben seni." 

Hızlıca kendimi odadan dışarı attım ve mutfakta kısık ateşte bekleyen çaydan iki bardağa doldurup odama geri döndüm. Babam kendine ait olanı elimden alıp arkasına yaslandı ve çayından bir yudum almadan önce kokusunu soludu. Bu onun alışkanlığıydı. Bende aynı alışkanlığı ondan kapmıştım. "Ne de güzel kokuyor değil mi Cemrem? Bir sizin kokunuzu bir de çayın kokusuna aşığımdır." 

Her zaman babamın sözlerini yüzümden eksik etmediğim tebessümle dinlerdim. Dinler ve zihnime kaydederdim. O da bunu bilir bana yanlış bir şey söylememeye çalışırdı.

Bana her zaman Cemre derdi. İkinci ismimi kimseye sormadan koymuş. Ben doğmadan önce annemle ismimi kararlaştırmışlar. Ama annem bana hamileyken çok zorlanırmış, sık sık ateşlenirmiş bu yüzden babam da benim çok ateşli bir kız ya da oğlan olacağımı düşünmüş. 'Eğer kız değil de erkek olsaydın adın kesinlikle Ateş olurdu' der babam her zaman. Annem ikinci bir ismim olduğunu babam ona kimliğimi getirdiğinde görmüş.

MERKEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin