BÖLÜM 10

10 3 9
                                    

Bazı zamanlar insana bulunduğu ortam oldukça dar gelir, sanki aldığı nefesler ciğerlerine ulaşamıyormuş gibi hissederdi. Dünya üzerinde yaşayan diğer tüm herkesten kaçmak ister, yalnızlıkla sarmalamak isterdi. Lakin bunların hiçbiri gerçekleşmez ve asla hazır olamadığı o sona gelirdi insan.

Melike tam da o sondaydı. Görmek istemediği bir manzara karşısındaydı.

Küçük kız kardeşinin odasındaydı.

Melek'in her gün uyuduğu yatak kanlar içerisindeydi. Oda darmadumandı. Gözlerinde akmaya hazır yaşlarla gözlerini odanın her bir köşesinde gezdirdi. Annesi odayı gördüğü gibi yeri göğü inletircesine yatağın hemen yanına çökmüş içli içli ağlıyordu. Nişanlısı odadaki koltuğun önünde diz çökmüş sessizce gözyaşı döküyordu.

Melek en son bu odada yardım çığlığı atmıştı. Bu odada canı yanmıştı. Hâlbuki o çığlıkları atmadan saatler önce heyecanla nişana hazırlanmıştı. Bunu biliyordu. Kendi nişanı için kardeşi ondan daha heyecanlıydı.

Usulca yatağın yanına gelip kurumuş kan lekelerinde elini gezdirdi. Bu kan lekeleri canım dediği kız kardeşine aitti. Kendi sevdası uğruna Melek'in canı yanmıştı. Kendi bencil isteği yüzünden kız kardeşi hayatında unutamayacağı bir olay yaşamıştı.

Başını tüm bunların sebebi olarak gördüğü nişanlısına çevirdi. Eğer Savaş kendisinden vaz geçmiş olsaydı Melek bunları yaşamayacaktı. Eğer Savaş kendisini bırakıp gitseydi canı yanardı fakat Melek lanet bir hastanede yaşam savaşı vermez evinde olurdu.

İçinde biriken kin ve nefretle yatağın üzerinde kanla kaplı olan örtüyü çekti. Annesi hızla ayağa kalkıp yanına gelse de görmezden gelip örtüyü top haline getirdi. Nişanlısı koltuğun kenarında ayağa kalkmış yaptıklarını izliyordu. Melike Savaş'ın yanına gelip örtüyü onun kucağına fırlatırcasına uzattı.

"Al ve yaptığımızın sonucuna bak. Benim canım dediğim daha on beşine basmamış olan kız kardeşim ikimizin salak sevdası uğruna iki gündür canıyla cebelleşiyor. Al bu örtüyü ve hayatımdan çık. Allah kahretsin ki seni deli gibi seviyorum ama Melek'in seni görmesine izin veremem. Git ve bir daha karşımıza çıkma."

Savaş Melike'nin her bir kelimesinde yerin dibine girdi. Kucağına bırakılan örtü ve sevdiğinin onu görmek istemeyişi omuzlarına koca bir yük bindirmişti. Ama haklıydı Melike. Eğer başından bu işi bıraksaydı Melek acı çekmemiş olurdu.

Adile Hanım kızının sözlerine ilk anda tepki gösteremese de daha sonra hızla kendine geldi ve Melike'nin kolundan tutup kendine çevirdi. "Ağzın çıkanı kulağın duysun Melike. Senin aklın şaşmış kızım git odana, üzerini değiştirip doğruca uyu. Belki şaşan aklın kendine gelir."

Melike annesinin kendisini suçlamasını beklerken sözlerine tepki göstermesine şaşırmıştı. Annesi değil miydi Yağmur Melek'i boğazladığı gün gelip kendisini suçlu ilan eden? Kafasını çevirip annesinin parlaklığı sönen mavilerine baktı.

"Anne asıl sen kendine gel. Melek, ben ve Savaş yüzünden hastanede bunun farkındasın değil mi?"

Hastanede geçen günlerde kızı Melike de değişen haller olduğunu görebilmişti Adile Hanım fakat bu kadarını tahmin edememişti. Sinirli şekilde derin bir nefes aldı. Dönüp Savaş'ın kucağına bırakılan örtüyü ondan aldı ve odanın kapısına doğru hareketlendi. Odadan çıkmadan önce dönüp iki gence baktı.

Ne de güzel yakışıyorlardı birbirlerine. Yaradan onları birbirlerine eş olsunlar diye yaratmıştı besbelli. "Siz ikiniz bu odadan çıkıp salona geçiyorsunuz. Ben gelene kadar da bir yere ayrılmıyorsunuz. Ayrıca sesiniz çıkmayacak. Eğer ki çıt sesi duyayım benden çekeceğiniz var çocuklar. Haydi bakalım marş marş."

MERKEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin