Beğeni ve yorum yaparsanız çok mutlu olurum. Yorumlarınız gelecek bölümlerin daha kaliteli olmasını sağlarken, beğenileriniz beni mutlu edecek. Şimdiden teşekkürler🌸
Keyifli Okumalar❤️
*
Sonunda kapağını açtım. Beni kocaman bir ünlem karşıladı. Sanki sayfalar bile ileri gitmemi istemiyor gibiydi. Tekrar çevirdim ve okumaya başladım.
'Sevgili Günlük' evet bu bir günlüktü ama kimindi? İlk sayfaya göz gezdirdim ama herhangi bir isim göremedim, tekrar sayfayı çevirdiğimde gözüme kendi ismim takıldı. 'Ege'yi gerçekten seviyorum.' Bora'nın günlüğü olamazdı herhalde bu, çünkü onun böyle güzel bir yazısı yoktu. Okumaya devam ettim.' Ama o benim. Seçim yapmasını yüz binlerce kez söyledim ama oda Ege'yi üzmek istemiyor.' Ne demek oluyordu bu? Kim beni üzmek istemiyordu. Bu cümlelerle son bulan sayfayı geçip diğer sayfayı okumaya başladım.
Sevgili Günlük
Bugünü birlikte geçirdik. O gerçekten muhteşem biri. Onu gerçekten seviyorum ama bir yanım hep buruk. Çünkü böyle gizli saklı olmaktan yoruldum. Bora'nın beni sevdiğini Ege'nin öğrenmesi gerek. Onu kırmadan bunu ona nasıl söyleriz bilmiyorum ama daha fazla uzamamalı...
Günlük avuçlarımdan kaydı gitti. Gözlerimden süzülen yaşlara eşlik eden çığlığım tüm odaya yayılmıştı. Bora beni aldatmıştı, ama kiminle? Nasıl yapmıştı bunu?
Aynı satırları defalarca, bilinçsizce okudum. İnanamıyor yada inanmak istemiyordum buna. Öyle birisi değildi. Yanlışlıkla bir karıncaya bastığında yaşadığı üzüntüyü görmesem belki böyle bir şeye inanabilirdim. Gözlerimin içine gülen o yeşil gözlerde mi oyun oynamıştı bana. Avuçlarını avuçlarıma kavuşturduğunda yanağında beliren gamzesi de mi sahteydi yani? O bile mi?
Kendimi çaresiz hissediyordum. Bağırsam kime bağıracaktım, hesap sorsam kim cevap verecekti? Kızı bulmalıydım, mutlaka adının yazılı olduğu bir yer vardı. Sayfaları hızlı hızlı çevirdim ve işte oradaydı, arkası dönük bir fotoğraf. Sağ köşesine mavi pilot olduğunu tahmin ettiğim bir kalemle tarih atılmıştı. -16 Mart 2016- O tarihi düşünmeye çalışsam da hatırladığım bir şey yoktu. Fotoğrafı elime aldım. Neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Ellerim titriyordu. Bakmadan yırtıp atsam mı diye düşünsem de merakım buna izin vermiyordu. Gözlerimi sımsıkı kapatıp fotoğrafı kendime çevirdim. Gözlerimi araladığımda karşımda gördüğüm manzarayla adeta buz kesmiştim. Bütün her şey sanki o an durmuştu bende, nefes aldığımdan dahi emin değildim. Fotoğrafı hızla defterin arasına koydum, defteri de çantama atıp evden hızlı adımlarla çıktım. Hava kararmaya başlamış ve Eskişehir sokakları kışı müjdelercesine soğuk rüzgarlar sunuyordu bana.
Şelale Park'a gelmiştim. Burayı seviyordum -en azından bugüne kadar- çünkü Borayla hep burada buluşurduk. Boş bulduğum bir yere oturdum. Gördüğüm kare gözlerimin önünden gitmiyordu. Şimdi ne yapmalıydım? Nasıl davranmalıydım? Kafamı dolduran sorular beni adeta boğazlıyordu .Ağlamamaya çalışıyordum, ama ağlanılacak haldeydim. Saatime baktım. Altıya geliyordu, otobüsüme iki saat vardı daha ve bu bana hiç geçmeyecek bir zaman gibi gelmişti. Elimde olsa şu saniye giderdim bu şehirden. Artık beni buraya bağlayan hiçbir şey yoktu. Kalktım, nereye gittiğimi bilmiyordum ama gidiyordum işte, ayaklarım nereye götürürse.
Birkaç dakika sonra kendimi mezarlık kapısında buluvermiştim. İçeriye girmek istemiyordum aslında, öfkem ve kırgınlığım buna müsaade etmiyordu ama dayanamadım ve kapıya uzandı elim. Her gün geçtiğim mezarların yanından bugün daha bir üzgün, daha bir silik geçiyordum. Yaşıyordum aslında ama ölülerden beterdim.
Yanına vardığımda ellerimi uzatmadım ona, sadece dikili kalmıştım bu sefer. Günlüğün en son okuduğum sayfasını açıp okumaya başladım. Her kelimede sesim biraz daha yükseliyor, yaşlar hızlı hızlı süzülüyordu yanaklarımdan. Sayfa bitmişti. Bende bitmiştim. Diz çöktüm ve 'neden?' diye sordum binlerce kez. 'neden neden neden...!' ama koskoca bir sessizlikte kayboluyordu sesim. Bütün sorularımla baş başaydım, beni böylece bırakıp çekip gitmişti işte. Kandırmış, sevmemişti bile belki de. Çantama koyduğum tişörtünü çıkarıp üzerine bıraktım ve koşar adımlarla uzaklaştım oradan, çünkü arkama bakarsam pişman olabilirdim.
Eve gelmem uzun sürmedi herkes hazırlanmış beni bekliyordu, odama çıkıp tüm eşyalarımı aldığımdan emin olduktan sonra aşağıya indim. Herkesle tek tek kucaklaştık, onlardan ilk defa bu kadar uzun süre ayrı kalacaktım. Ayrılık vakti gelip çatmıştı. Anneannem bana belli etmemeye çalışsa da eşarbıyla kapadığı gözlerinden akan yaşlar dizlerine düşüyordu. Koşup ona sarıldım ve bende bıraktım kendimi. Yumuşacık yanaklarını öptüm. Elini üzerine giydiği siyah hırkasının cebine soktu ve aradığı şeyi bulmuş olmalı ki hafifçe gülümsedi, ardından cebinden fındıklı bir çikolata çıkardı.-En sevdiğimden- Bana uzatırken gülümsüyordu bende tıpkı bir çocuk gibi sevinmiştim şimdi, ona bir kez daha sarıldım güzel kokusunu içime çeke çeke...
Arabaya yerleşmiştik artık. Annem ve babam birlikte oturmuş bana da hemen arkalarındaki koltuk alınmıştı. Bütün sevdiklerim el sallıyordu bana. Otobüs hareket etmeye başlamıştı. Resmen kendimi yaşam destek ünitesinden ayrılmış hastalar gibi hissediyordum şimdi.
Yolculuk yapmayı seviyordum,özellikle böyle zamanlarda gerçekten iyi geliyordu insana.Kulaklıklarımı taktım ve kulaklarımda 'Seksendört – Yağmur Yüreklim' çalmaya başladı.
İçimde kırılıp kalır ağlayan sesin
Susar yüreğimde yüzün,soluğun susarBaşım çok ağrıyordu ve sanki bu şarkıyla hafifliyordum.
Sarınıp yarama gitsem,çare değil ki
Yüreğimde yangın çıkar,bu şehir yanar..Başımı hafifçe cama yaslamıştım.Yağmur damlaları müziğime eşlik ediyor,birbirleriyle dans ediyorlardı sanki..
-Kızım,kızım..
+Hı?Efendim baba?
Gözlerimi açtığımda babam tepemde ela gözlerini dikmiş bana bakıyordu.
-Kızım mola verildi, belki lavaboya falan gitmek istersin diye uyandırayım dedim. Korkuttum mu?
+Yok yok, bence de bir elimi yüzümü yıkasam fena olmaz.
Babam önde ben arkada indik arabadan. Uykunun da sıcaklığından olacak, hava daha bir soğuk gelmişti bana. Lavaboya gidene kadar çenemin titremesine engel olamamıştım. İçeriye girdiğimde bir kaçına otobüsten aşina olduğum yüzlerle birlikte birkaç kişi daha vardı. Aynayla yüzleştiğimde ise gördüğüm manzaram karşısında şaşkınlığımı gizleyememiştim. Ördüğüm saçlarım darmadağın olmuş göz kapaklarım şişmiş, sıcaktan olsa gerek yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. Hızlıca yüzüme birkaç kez su vurdum, saçlarımı açıp tekrar gelişi güzel ördüm ve çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞLER SOKAĞI
Teen Fiction'Hani bana neden buraya geldiğimi sormuştun ya,işte bu yüzdendi.Biz kendi aramızda,sokağımıza Düşler Sokağı derdik.Özellikle de ben,çünkü düşlediğim her şey bu sokaktaydı.Ama şimdi sadece kırılan umutlarıma şahit gösterebiliyorum orayı.O yüzden bura...