3.BÖLÜM:Günlük

301 25 10
                                    

Merhaba arkadaşlar.
Sürekli kasvetli bir şekilde ilerlemeyeceğimizi belirtmek isterim. İleride ki bölümlerde çok eğlenceli kısımlar okuyacaksınız.
Sadece Ege'nin biraz zamana ihtiyacı var.
Yeni bölümü umarım beğenirsiniz. Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmezseniz çok mutlu olurum.
Keyifli Okumalar.
🌸

*

Boraların kapısının eşiğinde durdum. Annem her ne kadar anahtarı vermek istemesede sonunda razı olmuştu. Anahtarı taktığımda kalbimin sesini duyuyor gibiydim. O kadar hızlı atıyordu ki...

Kapıyı yavaşça açtım. Evin bilindik bitki ağırlıklı kokusu burnuma dolmuş hafızamdaki pek çok anıyı canlandırmaya yetmişti. Düşünceleri kafamdan uzaklaştırmaya çalışıp tekrar eve odaklandım. Annem haftada bir evi havalandırdığı için gayet iyi görünüyordu. Etrafa göz attım,her yer derli topluydu, fakat sıcaklık, kahkaha, yemek kokusu eksikliği çeken bu büyük ev yalnızlıktan kıvranıyor gibiydi.
Bora'nın odasına doğru ilerledim. Ondan beri buraya hiç gelmemiştim. Kapıya gelip durdum. Sanki açınca karşımda onu görecekmişim ve bu korkunç rüyadan uyanacakmışım gibi gelen umut dolu bir hissi zihnimden savdım. Böyle imkansız umutlara tutunmamam gerektiği konusunda kendimi çok kez tembihlemiştim. Kulbu yavaşça çevirip kapıyı araladım. Daha ilk adımda sanki nefesim kesilmişti.Tam karşımdaki çalışma masasının üzerinde duran resmimizle göz gözeydim. Nasılda mutluyduk. Gözlerimi sımsıkı kapadım. Ağlayamazdım.

 Yavaşça odanın içinde ilerledim ve yatağına oturdum. Odadaki kocaman boşluğu iliklerime kadar hissediyordum. Beyaz duvarlar bile kasvetli duruyordu sanki. Yatağından kalkıp çalışma masasına ilerledim. Üzerinde bir deste büyük kağıt duruyordu, ahh elbette çizimleri.. Nasıl güzel de çizmişti hepsini. Masanın tam ortasındaki kağıt ise hüzünlüydü, yarım kalmıştı ve asla tamamlanamayacağını biliyordu..

 Anılar bir bir gözümde canlanmıştı şimdi ve aklıma gelen her şeyi ona söylemek istiyordum, aa bak şunu da hatırladın mı diye başlayıp bütün yaptığımız saçmalıkları anlatmak istiyordum. Telefonumu cebimden çıkartıp mesaj bölümüne girdim ve yazmaya başladım.

''Şuan odandayım, aklıma gece konuşmalarımız geldi. Gece kavgalarımız. Bana kızmaların, uyu artık demelerin. Ses kayıtların, horluyormuş gibi yapman.. Hepsi canlandı gözümde. Bazen sana yazıyorum böyle. Ara sıra tl yüklüyoruz hattın kapanmasın diye. Annemden rica ettim yüklemesi için. Anlamadı ne olduğunu ama kırmadı beni. Şimdi bana cevap yazsan, yine yardırmışsın Ege desen... Ama yazamıyorsun. Seni çok özledim. Bir gün bu mesajların gerçekten sana iletileceğini bilsem daha neler neler yazarım. Ama olmuyor. Ölüm denen şey iğrenç bir şey. Seni alabilir, ellerini, gözlerini, saçlarını, kalbini, nefesini ama alamayacağı tek şey ne biliyor musun? Bende ki sen. Bu yüzden korkma sakın. Sen hep bende saklı kalacaksın.''

 Mesajı attığımda artık ekranı görmüyorum. Ağlamayacağım demiştim ama başarılı olamamıştım. Dolabını açtım, sevgilimin kokusu yüzüme bir tokat gibi çarpınca sersemlemiştim. Bir süre derin nefesler alarak körelmiş kokuyu hafızamın her zerresine gözyaşlarıma sararak kazıdım. Çabuçak en üstte duran mavi tişörtünü aldım. Bu tişörtü çok seviyordu, bende öyle. Çantamın içine koydum ve çıkmak için kapıya yöneldim. Burada daha fazla kalırsam kendimi kaybedebilirdim. Tam yatağının yanından geçerken ayağıma bir şey takıldı. Eğilip baktığımda bunun bir defter olduğunu gördüm. Elime aldım, mor deri kalın kapağının üstündeki kilit içerisinde gizli şeylerin olduğunu bağırıyordu sanki. Elimdeki defter bu odaya ait olmaktan çok uzaktı. Bora'nın olabilir mi diye düşündüm ama o moru sevmezdi. Acaba anahtarı nerede diye düşünmeye başladım, içinde ne yazdığını merak ediyordum doğrusu. Telefonum çalmaya başladı. Arayan annemdi, muhtemelen ne durumda olduğumu merak ettiği için arıyordu. Derin bir nefes alıp telefonu açtım.

DÜŞLER SOKAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin