•♢°☆~ep.32~☆°♢•

249 28 21
                                    

Ha Neul  bir ses gelmesi umuduyla telefonu kulağına tutarken
gerginlikle bir yudum daha aldı kahvesinden. Güvenli olduğuna emin olana kadar parka dönüp kamerayı almayı planlamıyordu. Telefonu bırakalı yaklaşık bir saat geçmişti ama bir hışırtı bile işitmemişti hattın öbür tarafından.
Sabırsızlıkla ayağını sallarken sonunda telefondan sesler gelince duraksadı ve dikkatlice dinledi.

-"Hyung...telefonu buldum. Şimdi ne yapayım?....hı hı...hayır şifresi var...kimse yok....kızı ne yapalım? Chan yakınlarda bir kafeye girdi dedi......tamam....ya telefon sahteyse..?...o zaman bizi de yakar...peki..tamamdır. Chan'a derim takipte kalır...telefonu hyunga götürüyorum o zaman."

Geriye yalnızca hışırtı sesleri kaldığında Ha Neul duyduklarını oturtmaya ve anlamlandırmaya çalışırken bu sefer korkudan ayağını sallıyor tırnaklarını kemirmemek için kendini zor tutuyordu. Kalbi korku ve adrenalinle hızlanırken yaptığı şeyin ciddiyetini yeni yeni idrak edebilmişti. Fazla cesur davranmıştı...daha doğrusu fazla fevri ve aptalca davranmıştı. Telefonun aradıkları telefon olduğundan emin olana kadar tekip edilecekti. Dahası onlara oynadığı oyunlar ortaya çıktığında hepten başı dertte olacaktı. Ev güvenli değildi. Amcasının evi güvenli değildi. Tek başına sokakta olmak da güvenli değildi.
Mark'tan yardım isteyemezdi. Kızlara haber veremezdi yoksa onların da başı belaya girerdi.
Dahası elinde kötü adamlara karşı kullanabileceği bir koz da yoktu. Parka yerleştirdiği kamerayı birileri onu takip ederken gidip alması gerçekten şüpheli olurdu. Ayrıca Mark'ın gerçek telefonu hala amcasının evindeydi ve orada güvende olduğundan da pek emin değildi.
Kullanabileceği tek koz o telefondaydı muhtemelen.
Kötü adamları korkutan, ele geçirmek istedikleri bir koz...
O sırada bir gariplik olduğunu düşündü kız. Madem Mark'ın elinde böyle bir koz vardı neden adamlara karşı kullanmıyordu ki...ayrıca filmlerde bu tarz şeyler hep kopyalanır, başka cihazlara felan aktarılırdı. Bir telefonu ele geçirseler ne fayda Mark çoktan bin bir kopyasını çıkartmış olmalıydı.
Belki de olaylara yanlış yönden bakıyordu...
Belki de telefondaki asıl koz kendi aleyhlerineydi. Tabi yaa! Telefonda Mark'ı ya da onun arkadaşlarından birine karşı kullanabilecekleri bir koz olmalıydı. Şuana kadar yok edilmemiş olmasının da bir sebebi vardı muhtemelen ve bu kadar büyük olaylara sebebiyet vermesinin de.

Kız hızla ayağa kalkarken ne yapacağını bilemeyerek metro durağına doğru ilerledi. Olabildiğince kalabalık yerlerde durmalıydı çünkü kaçırılıp organlarından köpek maması felan yapılmasından  korkuyordu.
Ha Neul hızla ilerlerken telefonuna gelen aramayla duraksadı. Sooa'nın kendisini aramasına şaşırarak telefonu açtı.

-"Sooa?"

-"Ha Neul! Çok acil bana telefonun yerini söylemen lazım. Biraz önce Mark'ların evine girmeye çalışan birini gördüm..."

Ha Neul panikle adımlarını koşarcasına hızlandırdı ve takio edilip edilmediğini görmek için etrafına bakarak ilerlemeye devam etti. Telefonun sahte olduğunu bu kadar hızlı nasıl anlayabilmişlerdi. Şifreyi kırmaları en az 2 saat sürmeliydi.
Ha Neul ağlamaklı bir halde zorlukla nefesini toparladı ve mantıklı düşünmeye çalıştı. Ne olursa olsun Mark'ın başına bela açmamalıydı...kendi başı belaya girse bile en azından Mark'ı koruyabilmeliydi çünkü başından beri kuzeninin lafını dinleseydi belki de kimse bunları yaşamak zorunda kalmayacaktı..

-"Sooa...bak..sakın telefonun onların eline geçmesine izin verme. Telefon koridorun sonundaki odada giysi dolabının en alt çekmecesinde kırmızı çorabın içinde. Amcamla yengem evde değildir muhtemelen. Kapının şifresi 192037. Bak Sooa çok dikkatli ol. Telefonu almalarına lütf-...bir saniye. Sen telefonu nereden biliyorsun...ayrica niye birden arayıp yerini sordun ki..."

-"...."

-"Yah! Sooa! Cevap ver! Hayır! Bunu yapamazsın! Lütfen Sooa biterim...!"

-"Üzgünüm Ha Neul...lütfen benden nefret etme..."

...

Ha Neul telefonu kulağından indirirken bütün bu olanlara inanamayarak olduğu yerde çöktü ve gözyaşlarına engel olamadı. Her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştı. Markın sözünü dinlemeyip başını belaya sokmuş dahası Mark'ın da başına dert açmıştı. Sooa'ya direkt güvenmişti...sorgulamadan direkt ellerine teslim etmişti resmen telefonu.
Aptallık etmişti...yine...her zamanki gibi. Ne sanıyordu ki kendini. Süper kahraman felan mı. Mark haklıydı. Ona sülük gibi yapıştığı yetmezmiş gibi bir de kanını emiyordu. Bu olanları bir gün öğrenecekti ve kendisinden nefret edecekti muhtemelen.
Ha Neul ne kadar bir şeyler yapmak istese de hiçbir şey gelmiyordu elinden. Başına ne geleceğini dahi bilmiyordu. Kuzenine böyle bir şey yaptıktan sonra bile kendisi için endişeleniyordu.
Ha Neul ardı ardına dökülen gözyaşlarını silerken telefonunun titreşmesiyle bakışlarını ekrana çevirdi.

Taeyong:
Selamke. 

•♢°☆______☆°♢•
Eee ne diyorsunuz nasıl bölümdü.

| i n s t a b o y | TAEYONGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin