boA- one shot two shot
"Yüzüme bakmayı düşünüyor musun?"
Yixing odamın kapısından seslendiğinde kafamı yorganımın altına gömüp bir hafta içerisinde beşinci kere sinirimden ağladığım için aynı zamanda çığlıklar atıyordum. Akan gözyaşlarıma neden aktıklarını bile bilmeden içimden geldiği gibi küfür de ediyordum ve hâlim içler acısıydı. Bir hafta boyunca odamdan dışarı adım atmamış, Yixing ile asla konuşmamıştım. O gece yapılanların planlı olduğu ve hatta Jongdae'nin olan biten her şeyden haberi olduğunu öğrenmiş, havada birkaç küfürün uçuşmasına izin vermiş ve Jongdae'yi evden kovmuştum.
Tamam, belki biraz fazla tepki veriyordum ama içten içe kırgın hissetmemin önüne de geçemiyordum. Yixing'in suçu yoktu, sırf Jongdae ile bağı var diye ilk gün gerçekten de kırgın olduğum için yüzüne bakmamıştım ama bir hafta boyunca da sürmemişti bu. Artık kırgın değildim ya da öyleyim, yine de durup durup ağlamaya başlamama ve kimseleri görmeden bir hafta geçirmeme bir kılıf bulamıyordum.
"Bilsem götürmezdim seni oraya, yemin ederim." Yixing yeniden konuştuğunda gözlerimi açığa çıkarıp duvardaki saate baktım. "Özür dilerim Baekhyun," Duraksadığında nefes çekişlerini duymak beni olduğumdan daha fazla üzemezdi ama üzüyordu. "Açıklamama izin vermiyorsun, böyle mi olacağız gerçekten?"
Gözlerimi açtığımda izlediğim tavanda gezinen solucanlar yerini yavaş yavaş netliğe bırakırken duvarın dibinde oturan Yixing'in nefes seslerini duyuyordum tam bir hafta önce. Üstüm başım kurumuş bir şekilde yatağımda uzanıyordum. Evet, ölmemiştim. Ve yine evet, aşırı adrenalinden bayılmıştım. Çok affedersiniz ama olduğum kişiyi sikeyim. Yani gerçekten, hem bu kadar heyecan delisi hem de bu kadar heyecana dayanamayan biri olmam saçmalık değil de neydi? Hiç tanımadığım biriyle komik bir savaş başlattığım yetmezmiş gibi daha ilk darbede yere kapaklanınca bunun saçmalıktan başka bir şey olduğuna inanamıyordum maalesef.
Onca insanın içinde beni sahnenin ortasına çekip, resmen hedefimiz bu kişi diye bağıran bir hareketle, ne olduğunu anladığımda ise artık çok geç olduğu bir anın sonunda düşüp bayılmamam için bir sebebim yoktu. Zaten çok da dayanamamış, üzerimize yağan yağmurla ve artı olarak vücuduma atılan boyalarla o kadar ayakta durmak bile mucizeydi benim için. Sonrası ise çok daha sinir bozucuydu.
Beni bu duruma getirip gözlerimi açana kadar başımda beklemiş ve gözlerimi açmayınca Yixing'in yakasına yapışmış Chanyeol, duvar dibinde oturan çocukluğumun aksine ayakta bekliyordu. Tepemdeydi ve gözlerimi açtığıma inanamıyormuş gibi bakması sinirlerimi bozuyordu. Üzerinde geceye dair hiçbir şey yoktu. Beyaz ve olabildiğince bol bir hoodie giyiyordu, saçları kabarık ve alnını kapatmış bir durumdaydı. Bakışları ise şaşkındı. Koca gözleri sanki karşısında cinayet işlenmiş gibi bakıyordu. Hiçbir katil kendi eserine bu şekilde bakmazdı, gurur duymalıydı, içten içe duyuyordu belki de, istemişti çünkü. Beni bu duruma sokarken aklının içinde başka ne dönebilirdi ki?
Hiçbir şey.
Söylemesine göre pişmandı ama, vücudumun vereceği tepkiyi hesaplayamadığı için fazlasıyla pişmandı ve nedense buna inanmak istemiyordum. Bir hafta boyunca ağlamamın ve odamdan dışarı çıkmamamın bir başka sebebi de masumluğuydu işte. Yediremiyordum. Ben yoluma istediğim gibi devam ederken bu insanların bir bok yedikten sonra onun arkasında durmak yerine pişman olup maskelerini düşürmelerini yediremiyordum, kendilerine ortak ettikleri şeytanı kılıfına uyduramayıp benim aksime hemencecik serbest bırakıp bir daha tövbe diyerek özür dilemelerini falan hiçbir şekilde yediremiyordum.