benimle oynama

102 13 82
                                    

umarım keyif alırsınız.🌙

İlk defa evden kaçtığımda on üç yaşındaydım. Hıçkıra hıçkıra ağlarken oldukça dramatik bir film sahnesi yaşıyormuşum gibi yürüyordum ve başıma geleceklerle ise hiç ilgilenmiyordum. Görüşümü bulanıklaştıran gözyaşlarım yüzünden defalarca yolumu şaşırıyor, iki yol ağzında seçim yapamayacak haldeyken her şeyi siktir edip tam da o yol ağzında oturmaya başlıyordum ve beni engelleyen hiçbir şey yoktu. Üzerimden geçmesi ihtimal olan arabalar da, tenime değen minik taşlar da beni durdurmuyordu. Oysa bir şey de yapmıyordum, neyden kaçtığımı bile bilmezken çıktığım arayışta elle tutulur gözle görülür bir şeyler beni karşısına alsın istiyordum. Gerçekten, basbaya sorguya çekileyim, neden böyle olduğum hakkında binbir türlü söz döndürülsün ve bütün bunlar yetersiz geldiğinde ise tokatlanayım istiyordum.

Elimdekilerle yetinmek kadar zorluyordu işte bu şey zihnimi. Şey diyorum çünkü bunun ne olduğuna dair pek fikrim yok. Olmasını da istemem doğrusu, ismi olursa beni sömürmemesi için kapıyı kapatamam ona. Buna gücüm yetmez.

Çünkü ben birçok şeyle baş edemeyecek kadar yorgun biriyim. İnandırıcı gelmiyor değil mi? O zaman size bir süreliğine ortalıktan kaybolduğum zamanı anlatmama izin verin.

İlk defa sokakta uyuduğumda on dokuz yaşındaydım. Aslına bakarsanız burnum o kadar havadaydı ki kendimden başka hiçbir şeyi göremiyordum, bu yüzden her şey birer saçmalıktan ibaretti ve hiçbirinin bir önemi yoktu. Sokakta uyumama bile fazla anlam yüklememiştim, bir süre sonra o da değerini yitirecekti ve geriye sadece ben kalacaktım. Olayı dramatikleştirip bunu kendimi acındırmak için de kullanabilirdim tabii, bunu da yapacak gücüm yoktu.

Aksini iddia etsem de dünyanın en güçsüz insanıydım ben çünkü. Verdiğim hiçbir savaş aksini göstermemişti ne bana ne de çevreme. Ben de savaşmayı bırakmıştım. O yaşımda yediğim dayağı bile yuttum ancak günlerce kapatıldığım soğuk odada titremelerimi bir türlü yutamadım. Soğuk yavaş yavaş kanıma işlerken bana öfkeyi de hediye etmeseydi inanın evden kaçmak için tutunacak hiçbir şeyim olmazdı.

Dışarının soğuğu evin can yakan soğuğundan daha sıcaktı. Buna yemin bile edebilirdim ve evet, ömrüm boyunca üzerine dertli dertli kapı duvar izlememi sağlayan o anın içindeydim. Ne yaparsam geçer bilmiyordum, aslında geçer mi onu bile bilmiyordum ancak istediğim tek şey o soğuktan kurtulmaktı. Dahasından değil o odanın soğuğundan korktuğumu anlamam için parkta uyumam yetmişti, anlıyor musunuz?

Birkaç gün, macera aradığımı düşünen dostlarım olmadan birkaç gün geçirmiştim sadece. Açtım, susuz kalmıştım, sırtım ve boynum ağrıyordu ancak hiç üşümüyordum. Bu öyle bir tatmindi ki, hiçbir dokunuş bunu yaşatamazdı bana. Hiç yaşamadım da zaten.

Benden fazlasını bekleyen insanlara fazlasını vermedim. Onlar istediğiyle kaldı, ben yıllarca sürecek tatminimle.

Yixing'in peşine Junmyeon'u takıp oradan oraya sürüklenmelerini sağlaması bile, hiçbir şey hissettirmiyordu. Beni bulduklarında gülüyordum. Zaferin gülüşüydü, kaçtığımı sandığım savaşımın zaferini yaşıyordum. Tarif edilemez bir tatmin ile birlikte...

Ölsem bile unutamazdım işte bu zamanları.

Unutmamıştım, kulağımın altına üflenen nefes ile yeniden hatırlamıştım hatta. Tüm vücuduma can üflenmiş gibi titrerken karşımdaki bedenin dokunuşlarında kontrolümü kaybediyordum. Titriyordum.

Dışarıdan gelen şarkı sesiyle eş zamanlı olarak boğazıma sarılı tasmayı görmezden gelmeye devam eden ve kulağımın altından can damarıma doğru dilini sürterek inen Chanyeol, kafamı geriye doğru atmamı sağladığında açığa çıkan boynumda dilini gezdirmeye devam ediyordu. Sonunda kendine rahat bir nokta bulduğunda ise orayı dişleri arasında eziyor, emiyor ve sonunda ise üzerine üfleyip gözlerimin kayarak kapanmasına sebep oluyordu.

SAYDAM YUMRUKLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin