• 67. Ayrılan Yollar

1.7K 140 45
                                    

O güzel genç ölmemişti. Sonuçta, Zhang Chengling daha önce hiç kimseye zarar vermemişti. Hareketleri acımasız olmasına rağmen, bir an için tereddüt etmiş ve düşmanının üzerinde çok uzun ve derin bir yara bırakmıştı ki, bu da kan fışkırmasına neden olmuştu.

Akrep, Zhang Chengling'e baktı. Tuhaf bir şekilde güldü ve mırıldandı, "Bu dünyada oldukça şanslı olan bazı insanlar var. İyi çocuk, muhtemel gücün ölçülemez."

Yerdeki güzel genci incelemek için eğildi. Vücudu acıdan kasılıp kavrulan genç, yüzünde gün yüzüne çıkan yaşam için mücadele etme arzusuyla Akrep'e baktı. Akrep çenesini nazikçe kavradı ve başını salladı. "Bu güzel yüze.. yazık oldu.''

Sonra elini sıktı ve gencin boynunu insanlık dışı bir açıyla büktü. Onu boğarak öldürmüştü.

Akrep, bedenine bir kez bile bakmadı. Birkaç kişiyi işaret ederek döndü ve yanına Zehirli Akreplerini de alarak oradan ayrıldı.

Zhang Chengling, kanlı kılıcı elinde tutmaya devam etti ve avluda tek başına durdu. Bedeni fazlasıyla titriyor gibiydi.

Cao Weining dikkatli bir şekilde ona doğru yürüdü, Zhang Chengling'in elinden kendi kılıcını çekti ve temizledi. Yerdeki gencin ölü bedenine uzun süre endişeyle baktı, sonra Zhang Chengling'in omzunu okşadı ve, "Bu... aslında hepimiz buna çok şaşırdık. Bana iyi bir adammış gibi gelmedi -söylediği doğru olmayabilir.''

Sanki yardım istiyormuş gibi başını kaldırdı, ama Gao Xiaolian'ın şaşkınlıktan donup kaldığını, Gu Xiang'ın derin düşüncelere daldığını ve diğer ikisinin... sanki uzun zamandır bu sonucu akıllarında tuttukları, bu sonucu bekledikleri açıkça görülüyordu.

Cao Weining, Gao Xiaolian'ın karşılaşmalarını anlattığı gün, Zhou Zishu'nun Wen Kexing'in sorusuna verdiği yanıtı tekrar düşündü. "Ne olduğunu bilenlerin neredeyse hepsi öldü, geriye sadece bir kişi kaldı. Kazananlar da, kaybedenler de belli."

Kazanan da kaybeden de... belli mi? Sağduyulu bir ürpertinin bedeninden geçmesine engele olamadı- yani o anda zaten kim olduğunu anlamışlardı, bu yüzden...

Aniden, Zhang Chengling başını kaldırdı ve Zhou Zishu'ya, "Shifu, babamdan zorlacevap almaya çalışan tamamen siyah giyinen o kişiyi hatırlıyorum. Henüz, ben... ben..."

Başını çevirdi, bakışları gencin bedenine düştü. Boğazı kesilmişti ama hala öfkeyle titriyordu. Elini kaldırdı, hafifçe parmak uçlarıyla dokundu ve: "Yaklaşık bu kadar uzun boyluydu, çok geniş omuzları vardı, bacaklarından biri... bacaklarından biri, kolayca fark edilmiyordu ama beni kovalarken çok hızlı yürüdüğünde, onun gibi topallıyordu - Li Amca'yı ağır şekilde yaralayan o kişi, o... o..."

"Ah" diye bağırdı Gu Xiang usulca, elini ağzına götürdü. Şu an genişleyen gözleri, sanki bu dünyadaki en korkunç haberi duymuş gibi yuvalarından fırlamak üzereydi.

Wen Kexing ona bir kez baktı. Üzerinde insan kanı olmayan bir elini farkında olmadan kaldırarak Zhang Chengling'in başını okşadı, başını salladı ve fazla duygusuzca, "Biliyorum" dedi.

Başını kaldırdı. Bakışları geceyi delip geçiyor, çok uzak bir yere bakıyor gibiydi; Garip bir şekilde yüzünde bir gülümseme belirdi, sanki topluluk ve birlikleri, büyük dağları ve engin nehirleri geçtikten sonra nihayet kaderin gerçekliğine çarpmış yorgun bir gezginmiş gibiydi bu gülümsemesi. İnce bir alay konusu vardı, ama daha fazlası kelimelere dökülemeyecek kadar rahatlama ve huzur içeriyordu.

Gu Xiang elini yavaşça indirdi ve yumuşak bir sesle "Zhuren..." dedi.

Wen Kexing hemen onu durdurmak için elini kaldırdı ve "Sen evlenmiş bir kızsın - kapıdan dışarı atılan su gibisin. Şu andan itibaren, bu konunun seninle hiçbir ilgisi yok. Yarın, yapman gerektiği gibi gidip Ye Baiyi'yi bulacaksın. Elbette, çeyizini vermemezlik gibi bir şey yapmayacağım. Sadece oraya geri dönme."

FARAWAY WANDERERS [天涯客/ Tian Ya Ke] [BL TR ÇEVİRİ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin