Giriş

111K 3.3K 1.2K
                                    



Hayatım boyunca kalbim; adını koyamadığım bir şeyin özlemini çekti.
-Andre Breton-



Mayıs 2018





Güneşliği çekili olmayan penceresinden direkt yüzüne çarpan yakıcı güneş ışınının, gözlerini kamaştırmasıyla daha fazla uyumanın haram olacağını bildiğinden gözlerini araladı. Mayıs demek, buralarda artık yaz gelmiş demekti. Diyarbakır'ın kurak ve verimsiz topraklarında, kavurucu sıcaklar yavaş yavaş etkisini göstermeye başlamıştı.

Allah biliyor ya, Diyarbakır'ın şu önümüzdeki üç ayının sıcağı da hiç çekilmiyordu.

Yatağında doğrulduğu an, sağ taraftaki komodinin üzerinde duran telefonunu aldı. Her sabah olduğu gibi "günaydın" mesajı gelmişti. O da aynı mesajı yeni uyandığını bildirircesine gönderdi. Dila bu rutine alışmıştı, her sabah güne onunla başlar, onunla bitirirdi.

Yatağını düzelterek banyoya ilerledi, rutin işlerini halledip üzerini değiştirdikten sonra odasından çıkarak merdivenleri adımladı. Kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa doğru indi. Saat daha erken olduğundan henüz ailesi uyanmamıştı.

Küçüklüğünden bu yana anneannesiyle mutfağa girmenin cefasını çekiyordu şu an. Yaptıklarının yanı sıra elinin lezzeti de takdire şayandı.

Hemen poğaça hamurunu yoğurup dinlenmeye bıraktı ve iç harcını hazırladı. Özenle küçük küçük bezeleri açıp içine harcından bıraktıktan sonra kapattı. Aynı işlemlere hamur bitinceye kadar devam edip üzerine de yumurtaları sürerek fırına gönderdi.

Hızlı bir kahvaltı hazırlığına girişmişti, bir yandan çayın altını açıp kaynamasını beklerken diğer yandan dolaptaki kahvaltılıkları bir bir bırakıyordu masaya.

Küçüktü evleri ama huzur doluydu.

"Oo! Birilerinin hamaratlığı yine tutmuş bakıyorum." diye mutfağın kapısından ona hayran hayran bakan kız kardeşini görmesiyle o güzel gözleri parıldadı. Kapı eşiğinden çekilen kız, ablasına doğru adımlayıp fırından yayılan mis gibi kokuyu içine çekerek sulu sulu yanaklarına öpücüklerini bıraktı. Dila da aynı içtenlikle sarıldı Deren'e.

"Günaydın denir önce medeniyet görmemiş." Gözlerini baydı Deren. Her şeye tamamdı ama şu nezaket kurallarında birazcık takılıyordu.

"Sen söyledin işte yerime." derken göz kırptı ablasına. Fırına kısa bir göz atarken pişmiş mi diye poğaçaların son durumuna baktı. Sonra tezgâh ve masaya göz gezdirdi.

"Yapılacak bir şey var mı? Yapayım ben de." dedi kollarını sıvayarak. Dila, yumuşak bir ifadeyle hayır, dercesine kaşlarını havalandırdı.

"Yok, kuşum her şey hazır, hadi sen git annemleri kaldır. Onlar ininceye kadar çıkarırım poğaçaları da." deyip kız kardeşini mutfaktan gönderdi. Evin küçüğü evin köpeğiydi, her ne kadar kıyılmasa da bütün ayak işleri onlara yaptırılırdı.

Aile fertleri mutfağa gelirken evin her yerine sinmişti o poğaça kokusu. Yine her sabah olduğu gibi öpücükleriyle babasını sofraya oturttu. Babasının yeri çok ayrıydı onda. Gözlerinin içine içine bakıyordu Dila. Tam olarak baba âşığı kızlardandı.

Kardeşinin aksine o hep babasının etrafındaydı. Onunla dükkâna gider yardım ederdi, erkek çocukları olmadığı için babasıyla tüm yükü kendisi üstlenmiş gibiydi.

"Benim güzel kızım yine kahvaltıcılara taş çıkartacak, müthiş bir sofra kurmuş babasına." dedi Azat Bey, 'en ünlü mekânlar bu sofranın yanında halt etmiş' dercesine pohpohlarken.

Annesi Sultan Hanım ise çayları doldurarak şevkle baktı ailesine.

Durumları ne çok iyi ne de kötüydü. Esnaftı Azat Bey. Kira dertleri yoktu. Kendilerine ait bir dükkânları bir de başlarını sokacak bir evleri vardı, çok şükür ki rızıkları da iyi kötü geliyordu.

Ee tabii, kendilerine maddi manevi destek olan Esma Arslanoğlu'nun da hakkını yememek lazımdı. Kızlarının tüm okul ve ihtiyaçlarını onlar karşılamıştı.

Şekeri babasına uzatırken Deren de ağzına attığı sıcak poğaça dilini yakınca sızlanmaya başladı. Dila, gülerek başını salladı. Kardeşi hep sabırsız bir kızdı hep.

MECRUH (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin