Bu hırs bu doyumsuzluk ne diye?
Dünyaya kazık çaktırmıyorlar ya adama...
Sabah bir sela, öğleden sonra veda!
Soğuktu. Bir ölümün soğukluğunu tekrar hissetmiş, üzerindeki ölü toprağını silkeleyememişti. Gövdesi toprağın üzerindeydi ama ruhu çoktan göğe çıkmış gibiydi. Ölüm korkusu yoktu, nitekim o yola zamanında çok başvurmuştu. Ama Botan'ın o lanet gelesi arabayı tırın altına soktuğu anı yaşamaktansa yine ve yine ölmeyi yeğlerdi. Kaza anını anbean hatırlıyordu. Ciddi ciddi tırın dibinden çıkmıştı ve şu an aşırı derecede canı yanıyordu. O şerefsizin yanına kalmayacaktı bunlar. Göz göre göre ihanetinin bedelini ona da ödetmişti.
Yüzünü buruşturup gözlerini yavaş yavaş açtığında beyaz tavanla yüz yüze geldi, yoğun ilaç kokusuna karışan tanıdık mentollü kokuyu solumasıyla alnı kırıştı. Bu keskin, geniz yakan kokuyu biliyordu. Burada mıydı?
Gözlerini tekrar sıkı sıkı kapattı. Değil başını çevirecek, parmağını oynatacak takati bile yoktu. Gözlerinin önüne yine o an geldiğinde çığlıkları doldu kulaklarına. O anları hatırlamak istemeyerek gözlerini hızlıca açtı. Odanın içerisini taramaya çalışacaktı ki daha bakışlarını indirir indirmez yanı başındaki adamı gördü. Oturduğu sandalyeyi cüssesiyle doldurmuş, başını da önüne eğmişti. Yorgunluğu çöken omuzlarından belliydi. Gitmemiş, Diyarbakır'da kalmıştı.
"Mirhan!" dedi varla yok arası güçsüz bir sesle.
Sesini duyar duymaz başını öyle bir kaldırıp baktı ki Mirhan, şayet aralarında herhangi bir iletişim olsaydı şükrettiğine yemin ederdi Dila. Gözlerinin ışıltısı kendi gözlerinde parıldıyordu. Az önce çöken omuzlarındaki yorgunluğun emaresi anında kayboldu.
O saniye şükürlerini yineleyerek Yaradan'ına ulaştırdı Mirhan. Sağ kurtulduğuna, yaşadığına... O gün olay yerinde tır ile arabanın etrafında dört dönmüş, yemin etmişti. Botan sağ kalırsa dahi kendi elleriyle öldürecekti. O anlarda yaşadığı korkunun tarifi yoktu. Hele Dila'yı o beyaz elbisenin içinde kanlarla görmüştü ya, dizlerinin bağı kendiliğinden çözülmüş, çöktürmüştü yere. Çaresizce sağlık ekiplerinin gelmesini beklemişti. Yanına yaklaşamadı, her bir tarafı kan revan içindeyken yaklaşamamıştı ona. Dila'nın ölümü kucaklarken bile o güzelliğini uzaktan izleyebildi sadece. Sarı saçları yüzünün her yerine dağılmışken gidip o saçları yüzünden sıyırmak istedi, ben buradayım, aç gözlerini demek istedi ama yapamadı. Eli kolu bağlı bir şekilde öylece bekledi.
Yasaktı Dila ona. Değil eli, bakışı bile değemezdi ki artık.
Bu nasıl bir acıydı? Tarifini sorsalar anlatamazdı, bu acıyı hiçbir kelam tasvir edemezdi, izahı yoktu çünkü... Canı, bir haftadır bu koridorlarda beklediği kadar hiç acımamıştı.
Adamın soğuk bakışları altında kalırken, kalbinin bir avucun içinde sıkılıp sıkılıp bırakıldığını hissediyordu Dila. Zar zor kelimelerini toparladı.
"Bo-Botan nerede?" diye fısıldadı kesik kesik ve kısık çıkan sesiyle. Bir şey demedi Mirhan. Gözlerini de gözlerinden çekmedi. Çekemedi. Acısını gördü. Bir başkasına acıyan o bakışlarını izledi. "Bir şey olmadı ona değil mi?"
Başındaki ağrı felaketti. Vücudundaki ağrılarla birlikte konuştukça daha da şiddetleniyordu. "Ahh!" diye sızlandı. Doğrulmaya çalıştı. "Ahh... Bir şey desene be! Nerede o?" Bir an önce hesap sorup burada her şeyi bitirecekti. Bir gün dahi bekleyemeyecek kadar öfkeliydi.
Kendine itiraf edemese de o kazadan sağ çıkamadığını biliyordu. Botan'ın camdan fırladığı anı görmüştü ve şimdi o anı yarım yamalak zihni anımsatıyordu ona.
Mirhan hâlâ sessizliğini korurken yerinde kıpırdandı.
"Desene, o arabadan sağ çıkmanız mümkün değildi." diyerek içindeki hırsını ona döktü. "Desene sen nasıl kurtuldun?" Kapalı avuçlarını yatağa bastırarak çarşaftan destek almaya çalıştı. "Yahu bir şey desene adam? Öldü de! Seni bıraktı de! O gitti, sen yine acınla kaldın Dila de! Bir şey de ya, bir şey de susma!"
Aniden gelen o öfke krizi titretircesine ağlattı. Mirhan, acıyan gözlerle bakarken ağzından tek kelime çıkmadı. Acısı ona yetmiyormuş gibi bir de Dila ile ilgili hislerini atamamanın verdiği iğrenç duygular bedenini daha da gerdi.
Dila'ya o arabada bir şey olacak korkusuyla ölüp ölüp dirilerken Dila, gözlerinin önünde Botan'ı ölüm kadar seviyordu.
Ağlaması canını sıktı, nefesi daralıyordu. Sandalyesini geriye iterek kalktı yerinden. Demir ayakların çıkardığı tiz sesle başındaki ağrı şiddetlenince daha çok ağladı Dila. Yüzü gözü ne hâldeydi bilmiyordu ama her tarafının yara bere içinde kaldığına emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECRUH (KİTAP OLDU)
Teen Fiction🖤♾️ "Bir daha gelme!" Dedi fısıltıdan ibaret buruk sesiyle. "Sakın ola bir daha bana dokunma da!" Kendisi ne kadar öfkesini ortaya seriyorsa, Mirhan'da mimik oynamıyor öylece bakıyordu gözlerine. "Geleceğim..." dedi kısık fakat vurgulu bir karar...