Soğuk adımlarımız ormanın içindeki sessizliğe boğulurken ayın bize gösterdiği yolu takip ediyorduk. Ona baktım.. Koşarken dalgalanan saçlarının arasındaki yüzü korku, stres ve endişeyi ifade ediyordu. Aynıları benim içinde geçerliydi. Havanın kasveti ile birlikte iyice yaklaştığını hissettiğim polis arabalarının sesi; sadece bu duyguları işliyordu suratlarımıza. Arkasını döndü ve geride bıraktığımız evin oraya doğru baktı. Yanıp sönen ışıklarla gözleri büyürken bir taraftan sakin kalmaya çalışıyordu. Bana baktı. Gözlerinle korkma der gibi.. Zaten sıkıca tuttuğu elimi daha da sıkı kavrayarak koşmaya devam etti, beni peşinde sürükleyerek. Bastığımız dallar küçük küçük sesler çıkartsa bile evden uzaklaştığımız için bunu aldırış etmiyorduk. Taehyung birden durdu. Nefes nefese kalan bana çevirdi kendini. Hızlıca ormanı kontrol etti. Aynı şekilde bende. Etrafta gördüğüm kadarıyla kimse yoktu. Bu yüzden derince bir nefes aldım, verdim titreyen vücudumu kontrol etmek için. Ona baktığımda benim gibi sakinleşmeye çalışıyordu. Ellerimizin hala birbirine kenetli bir şekilde durduğunu gördüğümde hızlıca çektim. Şaşkınlıkla eline baktı sonra da bana. Kafamı çevirdim* ve asıl konuya geldim. Fısıltıyla;
+Şimdi ne yapacağız?
diye sordum.
-Bilmiyorum, bilmiyorum.
+Başka gideceğimiz bir yer yok mu? Burada kalamayız.
Suskunluğundan bir şeyler düşündüğünü anlayabiliyordum.. Biraz düşündü ve söze girdi.
-Buradan biraz uzakta küçük bir kulübe var oraya gideceğiz.
dedi ve yine sessizlik.
Biz sessizdik ama bir yerden çıtırtı geliyordu. Endişe ele geçirmişti bedenlerimizi tekrar. Tae tekrar beni tutmuştu. Ona baktığımda karşıya korkulu gözlerle bakıyordu. Yavaşça arkamı döndüğümde iki adamın ormana ışık tuttuklarını gördüm. Ağlayacaktım artık. Tekrar ona çevirdim kafamı.
-Üç deyince koşmaya başlıyoruz tamam mı?
dedi umut saçan gülümsemesiyle.
-Bir, iki, üç!
Aynı anda adımlarımızı attık ve koşmaya başladık. Başlıyordu oyun. Hem arkamıza bakıyorduk hem de düşmeyelim diye önümüze. Ama her zamanki ben düşmeyi başarmıştım en sertinden. Tae durdu ve yerdeki bana iyi misin diye sorular sormaya başladı. Acıyan ellerime uzattı ellerini. Acıdığı için tutmak istemiyordum. O da zaman kaybetmemek adına belimden tutarak ayağa kaldırdı. Dizimden veya ayağımdan mı bilinmez tarifsiz bir acı hissediyordum. Ne kadar dayanabilirdim.. Sadece çok uzakta olmaması için dua ediyordum. Üstümü silkeledikten sonra tekrar koşmaya başladık. Daha doğrusu o başladı. Ben topallayarak nasıl gidilebiliyorsa öyleydim. Biraz bu şekilde ilerledik ama acısı geçmek yerine daha da ilerlediği için durdum ve Tae'yi de durdurdum. Neresi olduğunu anlamak için baktım bacaklarıma. Dizim yırtılmıştı ve kan akıyordu. Ayriyetten ayak bileğimde şişlik vardı. Şimdi işte ağlıyordum. Tae'ye baktığımda üzgünce bana bakıyordu. Sonra birden beni kucağına aldı. Hızlıca alınca düşecek gibi oldum ve düşmemek için boynuna kollarımı sardım.. Beni taşıması iyiydi ama buradan kaçma hızımız yavaşlamış oluyordu. İçimden zaten düştükten sonra ilerlerken de hızımız düşmüştü ve şimdi böylesi daha iyi oldu diye söylendim. Akışına bıraktım artık. Belki sadece Tae'ye..
Biraz daha ilerledikten sonra durdu. Yorulmuştur gerçekten, bende o yüzden durduğunu düşündüğüm için kucağından inmek için hareketlendim. Ama o beni daha sıkı tuttu.
-Yorulmadım Jichu. Sadece kontrol etmek istedim. Ve görünüşe göre bir sıkıntı yok.. Yavaşlayabiliriz artık.
Dedi ve tekrar yürümeye başladı. Biraz kötü hissediyordum, başımı omzuna koymamak için direniyordum. Ama başarılı olamayacağım ortadaydı. Yavaş yavaş başım omzuna kayıyordu. En sonunda çok baskı yapmadan koydum. O ise koymamla birlikte bana baktı. Hafif bir gülümseme yayıldı dudaklarına. O öyle gülünce bende ister istemez gülmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tears line up | vsoo
FanfictionJisoo 4 yıl boyunca takip edildiğini bir mesaj sonrasında anlar...