2.bölüm

62K 2.5K 343
                                    




Kapalı gözler, ruhu seyretmenin en güzel şeklidir.



Kendini öldürme düşünceleri yine aklında cirit atarken silkelendi Dila. Geçirdiği o atakları güçlükle atlatmışken şimdi ailesine tekrar o hüznü yaşatamazdı.

"Siz aklınızı kaçırmışsınız!" dediğinde nabzı kulaklarında atıyordu. "Torununu bilmiyormuş gibi konuşma. Ne sen söyledin böyle bir şeyi ne de ben duydum farz edeceğim."

Birkaç ay önce kapı önünde o kadınlardan duydukları geldi aklına.

"Mirhan Arslanoğlu da istiyormuş bunu!"

Demek ki doğruydu. Demek ki uzun zamandır dönüyordu bu mevzu. Bakışlarını, ciddiyetini vurgularcasına yaşlı kadının gözlerinin içine dikti.

"Kapatın bu konuyu ana ve rica ediyorum, ulu orta yerlerde de konuşmayın, sonra benim başım ağrıyor." dediğinde öfkeden yeşilleri saniyeler içinde ateş topuna dönüşmüştü. "Merak etmeyin, evlenme gibi bir niyetim de yok. Ben ne Mirhan'la ne de başka biriyle değil evlenmek, adımın yanında anılmasını dahi istemiyorum. Sizden de bu inceliği bekliyorum, lütfen." 

Esma Hanım hazırlıklıydı böylesi bir tepkiye, hemen kabul etmeyeceğini de biliyordu. Şimdilik açılır konuşulurdu bir süre sonra da tıpkı bugün onu getiren cengâver gibi Dila da mırın kırın etmeden kabul ederdi. "Bu konu uzun zamandandır tartışmaya açık bir konu değil Dila, sen de biliyorsun ben de biliyorum." dedi samimiyetini bozmayan doğruluğuyla.  "Ailelerimizin huzuru için böylesi daha hayırlı. Zira hiçbirimizde huzur kalmadı."
Son cümlesinin üzerine bastıra bastıra söyledi, neticesinde zaafının olduğunu biliyordu. "En çok da babanın huzuru kalmadı. Günde kaç kişi dükkâna gidiyor bilmiyorsun ve o gidenlerin neler söylediklerini de bilmiyorsun, üzülmeyin diye tek kelime etmiyor ama bu, o insanların laflarına maruz kaldığı gerçeğini de değiştirmiyor."

Anlamaya çalışıyor ama olmuyordu. Zihninin eleğinden Mirhan ile kendini geçiriyor, işin içinden çıkamıyordu. Her şeyden önce o Arslanoğlu, daha ilk geceden getirir atardı bu kapıya. Sessizdi, sakindi ama gaddardı da. Üstelik Esma Hanım bunları bile bile hâlâ gelmiş tartışmaya açık değil diyordu ya pes!

Tamam, elbette duyuyordu lafların döndüğünü ama kaçıp gitmesine fırsat vermemişlerdi ki bu da onların suçuydu.  Gidecek, kurtulacaktı; millet bir konuşacak, beş konuşacak sonra susacaklardı.

Oturduğu yerden hiddetle kalktı. Hazmedemedikçe nefesi kamçılanıyordu. Çakmak çakmak bakan harelerinin dibi yanıyordu. Esma Hanım'a saygısızlık yapmak istemiyordu ama şu atmosferde kendini tutamamaktan da korkuyordu.

Yine de annesi duymasın diye sesini ölçülü ve kısık tutmaya çalıştı. "Sen diyorsun ki daha ilk geceden Dila'nın da selasını verdirelim öyle mi ana?" dedi. Değindiği konu, ikisini de kanatan kabuksuz bir yaraydı. "Sen istiyorsun, bu ikisini aynı odaya bırakayım yansınlar, yandıkları gibi etrafı da yaksınlar sonra da torunum katil olsun." Düşüncesi bile midesini kasıp bulandırıyordu. "Olmaz bu iş Esma Ana, senin torunun bana dünyayı dar eder. Bak, bu konu biraz daha dolanırsa ortalıkta, ben gider ona her şeyi anlatırım. Utanmam asla. Bundan dolayı istemediğimi de söylerim."

Bir müddet yüzündeki ifadeleri çözmeye çalışan yaşlı kadın da hemen ardından ayağa kalktı. Şehadet parmağını Dila'nın iki göğsünün ortasına bastırdı.

"Bu iş olacak!" diye diretti hükümlü tonlamasıyla. "Sen, Mirhan Arslanoğlu'nun karısı olacaksın." dedi bastıra bastıra. Elini çektiğinde ise alnının ortasında yer edinen güneşin kamçıları evrildi, kaşlarını yıktı Esma Hanım. "Ha, şu gidip söylemene de gelirsek..." Zifirîye boyanmış sürmeli gözlerini yorgun yeşillerine sabitledi, sesini alçalttı. "Gidip tecavüze uğradım, böyle böyle oldu dersen dahi Mirhan inanır mı sence? Hele ki Botan'la düğünden üç dört gün önce nikâh kıymışken." Tane tane konuştukça Dila'nın kalbi ağrıdı. "Torunumu tanıyorum, inanmaz. Bırak nasıl anlamak isterse öyle anlasın."

MECRUH (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin