3.bölüm

57.9K 2.4K 281
                                    




İntiharın günahı, cehennem olmamalıydı.

Ölüm kadar sessizdi ona gelen ihanet. Kalbine kırk yerden kırbaç yemiş gibiydi. Arslanoğlu, duyguları alaşağı olurken ruhen çöktüğünü de hissetti. Utandı, rezil bir şekilde kendinden tiksindi şu an.

Babaannesi biliyor muydu? Onun için mi bu kadar ısrarcıydı? Düşünüyor, düşündükçe zihni allak bullak oluyordu.

Resmen amca oğlunun dokunduğu kadını alıp onun karısı yapmışlardı... Yüzünü buruşturdu, midesi bulandı.

Düşündükçe irdeledi, irdeledikçe emin oldu, kesinlikle Esma Hanım'ın haberinin olduğundan. Çünkü zaafını en iyi kendisi biliyordu.

Ulan anlatmak çok mu zordu?

Yalnızca dakikalar önce kulağına fısıldamış, kadınım demişti. Bundan sonra baharı birlikte geçireceğiz demişti.

Korkmamıştı Dila. Tebessüm etmiş, bedenleri bir olurken sakallarını okşamıştı.

Ellerini sakallarından geçirip, onun dokunduğu yerlerden çekiştirerek bir sigara daha yaktı. Hazmetmek kolay mıydı böyle bir şeyi? Omuzları çökerken içindeki tüm duygular, şiddetli bir sarsıntıyla bir bir yıkıldı.

Ve o enkazın altında sarı saçlı, masum masum bakan o kız tek kaldı.

"Anlat!" dedi kendini sakin kalmaya zorlayarak. Yatağın kenarına sinmiş kadına göz ucuyla baktı. Yüzüne bakmak dahi istemedi.

Sessiz kaldı Dila. Az önce kalbi, o güzel sözlere inandığı için kendi kendine kızdı durdu. Şimdi tüm hıncını yine kendinden çıkarıp diline kilit vurarak konuşmayacaktı.

"O çok sevdiğin papatyalar gibisin kadın, dokunsam incinecekmişsin gibi dokunsam solacakmış gibi... Çok narinsin Dila."

Dakikalar öncesi benliğini okşayan cümleler, şimdi bir bir ruhunu kanatıyordu. İnanmıştı çünkü...

Yatağın çarşafını fark ettiği an kaşları çatılmış, ilkin sormamıştı Mirhan. İlk tepkiyi Dila'dan beklemişti. Gözlerine bakıp bir ifade, bir nasıl olur böyle şey diye şaşırmasını aramıştı. Ama Dila öylece durup ağlayınca kandırıldığını anlamıştı.

Feleğin sillesi ağırdı.

Büyük odanın içinde yalnızca Arslanoğlu'nun sert soluğu çarpıyordu duvarlara. Dila'nın ağlama sesini eziyordu o öfkeli soluk.

Çıplak ayaklarla parke zeminin dövülen sesini işitti kulakları. Dizlerini birbirine bastırıp karnına doğru çekmiş, küçülttükçe küçültmüştü kendini. Kollarını da bağlayarak alnını üzerine bastırmıştı. Bakmıyordu yüzüne lakin ona doğru yaklaştığını hissediyordu.

Karısının karşısındaki duvara sırtını dayayarak yere oturdu, bir ayağını uzatıp diğerini dizinden kırıp tabanını yere bastı. Bir kolunu o kırdığı dizinin üzerinden sarkıtırken, diğeriyle yudum yudum sigarasını içti.

"O..." dedi, durdu. Kendi kanından, canından olan şahısın adı diline ağır geldi, söylemek istemedi. "Yani babaannem biliyor muydu?"

Hayır de diye içinde kıyametler koparttı. Namusumuz, namusumuz derken bunun için olmamasını diledi.

Botan için bir kez daha yakılmayı kaldıramazdı yüreği. Gururu...

Tepki vermeyen kadınla daha da gerildi bedeni.

"O biliyor muydu ulan?" Kükreyen sesiyle dizlerini biraz daha kendine bastırdı Dila. "Anlat lan, anlat, planlarınızı anlat!"

Ne olacaksa olsun diyen kadın, şimdi korkuyordu bu hiddetten. Başını dizlerinden kaldırmayıp başını, evet dercesine salladı. 

Aldığı cevapla başını sert bir şekilde yaslandığı duvara vurdu Mirhan, gözlerini öyle şiddetli sıktı ki bir an damarlarını patlatacak sandı. Açmak istemedi, bu kadını görmek istemedi, gerçekleri duymak istemedi, yakıp yıkmak istemedi...

MECRUH (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin