on sekiz

2K 231 130
                                        

yeonjun

beomgyu geçen anlattığımız konulara cidden iyi çalışmıştı. önceki dersimize göre daha kolay bir şekilde konuları geçmiştik ve eğlenecek daha fazla vaktimiz kalmıştı. ikimiz de dersleri ciddiye alıp oyalanmadan sorulara yoğunlaştığımız için çoktan bugünki konuların sonuna gelmiştik. aslında ders çalışacağımızı düşünmemiştim, ve bu başta canımı sıkmıştı, ama onunla salonda baş başa ders çalışmak bile heyecanlanmama yetmişti.

"sanırım konuyu bitirdik." sanki hayatının en büyük başarısıymış gibi parlayan gözleriyle ders kitabına baktıktan sonra gözlerime bakıp gülümsedi. parfümü çok güzeldi, zaten kendisi de peri gibiydi ve onunla geçirdiğim her saniye benim için daha zordu. ergendim ve aşıktım. bundan daha kötü ne olabilirdi ki? bastıramadığım hislerim vardı, onun yumuşak dudaklarından bir öpücük çalmak istiyordum ama daha yeni yeni birbirimize alışıyorduk.

gerinerek kollarını iki yana kaldırdı ve göğsünü ileri iterek kürek kemiklerini sandalyenin sırt kısmına yasladı. uzun süre dik durmaya alışık olmadığı belliydi, kişiliğinden oturduğu yerde durmayı sevmediği açıktı. gözlerini yumduğu için bakışlarımı cesurca kusursuz yüzünde gezdirebiliyordum. bakışlarım yumuşak saçlarına kayınca karıştığını gördüm. soru çözerken elleri sürekli saçlarını çekiştirdiği içindi büyük ihtimalle.

kendime hakim olamayıp nazikçe saçlarına uzandım. baş parmağım saçlarına değdiğinde kaşları hafifçe çatılsa da gözlerini açmadı. ben de bundan güç alarak titreyen parmaklarımla okşadım saçlarını. hayatımın en uzun yirmi sekiz saniyesini geride bıraktığım sırada kai'ın odasından gelen sesle beomgyu gözlerini açtı.

"benden sorumlu olan kişi kai, sen değilsin!" bu soobin'di ve sesi epey sinirli geliyordu. kai, taehyun ve soobin'i aynı odada bırakmanın pek de mantıklı olmadığını biliyordum ama hyunjin seungmin'le mutfaktaki masaya geçince onlara orası kalmıştı.

birkaç saniyenin ardından odadaki sesler kesilince yutkundum, birbirlerini öldürmüş olabilirler miydi?

hepimiz bunu düşünüyor olmalıydık ki mutfaktan çıkıp aceleyle kai'ın odasına giden çift bunu kanıtlıyordu. saniyelik olarak beomgyu'yla göz göze geldikten sonra biz de peşlerinden gittik.

odaya girdiğimde her şeyi görmeyi beklerdim, hatta ağzı burnu kan içinde olan soobin'i görmeyi bile beklerdim ama birbirine sarılan taehyun ve soobin'i gururlu gözlerle izleyen bir kai beklemezdim.

"ne..."

"...oluyor?"

hyunjin'le birbirimizin sözünü tamamladığımızda soobin bize üzgün bir bakış attı. iki saniye sonra birbirlerine tiksinir gibi baktıktan sonra ayrıldı taebin ikilisi. evet, onlara taebinkai demeye karar vermiştim.

"çocuk gibi kavga ettikleri için çocuk gibi barışıyorlar. burası anaokulu değil, ders anlatmaya çalışıyorum didişip duruyorlar. ahır mı canım burası!" sona doğru kai'ın sesi yükselince seungmin ve beomgyu kahkaha atarak onun yanına gittiler. sanırım hepimizin dersleri bitmişti, hyunjin'in uykulu bakışlarından bunu anlıyordum.

"oyun oynamaya ne dersiniz?"

beomgyu gülümseyerek soruyu ortaya attığında ben de dudağımın kıvrılmasına engel olamadım.

bugün aramızdaki mesafeleri aşıyorduk anlaşılan.

---

sonraki bölüm ne olacağını düşünmem lazım mazur görün 🥺

online class, yeongyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin