yeonjun
virüs tedbirleri nedeniyle zar zor bindiğim otobüsten indiğim gibi maskemi çıkartırken bir elim de çoktan beomgyu'ya geldiğimi haber vermek için cebimdeki telefonuma gitmişti. sevgili olduktan sonra ilk resmi buluşmamızdı ve ben aşırı heyecanlıydım. yine buz gibi havada donarak beklememek için evden geç çıkmıştım ve şans denen şey bende gram olmadığı için otobüsü kaçırmıştım. şimdi de ben onu bekletmiştim ve bu sefer kalın giyinmiş olmasını umuyordum.
üstümdeki kabanı düzeltirken ileride gördüğüm sinema salonu tabelasıyla adımlarımı hızlandırdım. kış bitmek üzereydi ama yağmurlu havalar hâlâ devam ediyordu. yağmur yağmamasını ummaktan başka çarem yoktu.
salonun kapısına vardığımda girişteki koltukların başında bekleyen, yanakları soğuktan kıpkırmızı olmuş ve saçları açık pembe olan bir adet minik beomgyu'yla karşılaştım.
gözlerim şokla kocaman olurken beomgyu da beni fark etmiş ve somurtarak yanıma gelmişti.
"of yeonjun ya! hani dörtte buluşacaktık? saat dört buçuk oldu. hem seni beklerken dondum resmen! baksana yanaklarım pespembe olmu-" transa geçmiş gibi onu izleyen gözlerimin farkına varınca yanakları biraz daha pembeleşti. bu oğlana çok pis aşıktım.
"niye öyle aşkımdan ölüyormuş gibi bakıyorsun?"
kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattıktan sonra dilimin tutulmamasını umarak fısıldadım. "çok aşığım çünkü."
dudaklarını birbirine bastırıp çizgi hâline getirdikten sonra bakışlarını yere indirip minik yumruğuyla göğsüme vurdu. onu kucağıma alıp öpücüğe boğmama saniyeler kalmıştı neredeyse. "yeonjun, utandırma beni."
hâlâ göğüs hizamda duran elini kavrayıp dudaklarıma götürdükten sonra minik bir öpücük bırakıp ellerimizi cebime soktum. utandığı için başını kaldırmasa bile hoşuna gittiğinin farkındaydım.
hem, onu her zaman böyle utangaç göremiyordum.
bana kıyasla kısa kalan bedenini iyice kendime yaklaştırdıktan sonra eğilip kulağına yaklaştım. "hem pembe sana çok yakışmış." yanakları artık kıpkırmızı olduğunda sırttım. "kırmızı da öyle."
son cümlem yüzünden gözlerini benimkilerle buluşturup sorgularcasın bana baktığında boş olan elimde sıcak yanağını okşadım.
bugün fazla flörtöz oluşum yüzünden heyecanlanmışa benziyordu. başını geriye çekip elimden kurtulduktan sonra sanki utandığını anlamamışım gibi hevesle konuşmaya çalıştı. "h-hadi filmimize gidelim!"
içimden bir ses onu daha da utandırmamı söylese de bir süreliğine onu rahat bırakmaya karar verdim. bu yüzden başımla onu onayladım ve beni gişeye yönlendirmesine izin verdim.
---
"yeonjun, beni değil filmi izleyeceksin."
beomgyu filmin başından beri -daha on beş dakika olmuştu- neredeyse yirminci kez bana çatık kaşlarıyla fısıldadığında kıkırdamadan edemedim. sinirlendiğinde de, utandığında da, mutluyken de, arsızken de... her zaman en sevimli insan olmayı başarıyordu.
"ama seni izlemeyi daha çok seviyorum."
kaşları iyice çatılırken bu sefer sertçe omzuma vurdu. harbiden acıtmıştı. "yah! madem filmi izlemeyecektin niye bilete boşuna o kadar para verdik?"
kolum hâlâ sızlarken aklıma gelen fikirle içimden kahkahalar atmaya başladım.
gülümsemeyi bırakıp ifadesiz bir yüzle önüme döndüm. "tamam, izlemem artık seni. canımı da acıttın zaten."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
online class, yeongyu
Fanfictionyeonjun, online derste gördüğü çocuğa aşık olur. texting + düzyazı ©rozeixs | 30.09.20