Tekrardan merhabaa Nasılsınız bakalim?
Biraz düşündüm ve sonunda bizim kızlara ne ceza vereceğimi buldum.
Umarim beğenirsiniz, Iyi okumalar:)
.
İmkansız olaylara inanır mısınız? Eskiden inanırdım.Eğer bir şey bana imkansız gelirse onu yapmadan bırakırdım.Imkansız kavramının benim gezegenimde anlamı büyüktü.Bi şey imkansızsa imkansızdır ne yaparsan yap başarılı olamazsın. Bizim gezegenimizdeki ki en imkansız kavram insan olmaktı.
Taki kurul üyelerinin verdiği karara kadar...
Bu zamana kadar Dünyaya gidip insan olabilen hiç kimse olmamıştı. Hatta Abello soy adını taşıyanlardan başka dünyaya gidenimiz olmadı. Abello ailesi bizim gezegenimizin en zenginlerinden ve tabiki yönetim kurulu sorumluları. Ülkeyi onlar yönettiği için 5 yıl da yalnız bir kez Dünyaya gidebiliyorlar.Bu sadece onların soyadını taşıyanlar için bir ayrıcalık.
Ama şimdi bende değil Dünyaya gitmek bana verdikleri görevi yerine getirebilirsem tam 9 ay sonra ya insan olacaktım ya da ebedi bi ölüm beni bekliyordu...
Görevimiz belliydi.Gezegenimizden güçleri ile bizi Dünya'ya ışınlayacaklardı.Işınlandığımız evde ikimiz de aynı odanın içerisine düşecektik.Ve sadece 9 ay içerisinde odanın içerisinde kim varsa onu kendimize aşık etmemiz gerekiyordu. Kim varlığını bilmediği, göremediği bir canlıya aşık olurdu ki?
Işte bu oldukça imkansız insan olmak ise bi o kadar zor bir olaydı.Peki ya ikimiz de görevi tamamlayamazsak o zaman ne olacaktı? Ikimizi de derin bir sessizlik olan ölüm bekliyordu...
.
-Estás listo? (Hazır mısınız? )
Kafamızı salladık.Kendimi çok heyecanlı hissediyordum. Bi o kadar da endişeliydim.Bi yanımda çocukluk arkadaşım diğer yanımda kendi canım ve tabiki insan olma hayalim.
-pegue e leve para o munda
Bizi Dünya' yollaması için getirilen ihtiyar bilmediğimiz dilde bişeyler söylemeye başladı. Tam o an ikimizin de etrafında parlak bir ışık oluştu. Vücudumun her bir noktası karıncalar tarafından sarmalanmış gibi bir hissin ardından tüm bedenimin uyuştuğunu hissettim.
Tam o an son hatırladığım şey kurul üyelerinin ağzından çıkan son cümlesiydi.
-tiempo de castigo (ceza zamanı)....
.
-Mavi...
-Mavi...mavi hadi uyan...mavi korkutma beni uyan hadi.
Liyan'ın endişeli sesi kulaklarımda çınlarken tek sorduğum şey"Neredeyiz biz Liyan" oldu.
Liyan bulunduğumuz odayı göstererek "ceza vakti" diye fısıldadı.
Hızlıca ayağı kalkıp üzerimi silkeledim.Gozlerim odayı turlarken göz hapsime bişey takıldı. Yatağında terler içinde kalmış bir genç.
Hızlı adımlarla yanına ulaştığımda "kabus görüyor sanırım"diye fısıldadım.Liyan da yanıma geldiğinde ikimiz de ne yapabileceğimizi düşünüyorduk. Eğer görünüyor olsaydık uyandığında bizden korkabilirdi.Fakat şuan ikimiz de görünmez olduğumuz için onu rahatlıkla uyandırabilirdik.
Liyan benden önce davranıp kolunu tutacağı sırada çocuk bir şeyler mırıldanmaya başladı.- Está en dolor. Vamos, sálvalo(Acı çekiyor. Hadi kurtarın onu)
Ne yani hiç bir suçu olmadığı halde bizimle birlikte kaderin acımasız kazanında o da mı kaynayacaktı?
Buna izin vermeyecektim. Hiç düşünmeden kollarından tuttuğum gibi çocuğu sallamaya başladım.
-Uyan!
-Uyanman gerek!
Bağrışlarımız onu uyandirmaktan çok acı veriyor gibi bir hali vardı.
Kollarını bırakıp düşünmeye başladım.
Onu böyle uyandırmamamız gerektiği açık bir şekilde belliydi. Peki ama başka ne yapabilirdik?
"Yüzüne su dönsek"
Liyan'ın fikrine kafamı sallayıp dolabın üstündeki suyu aldım. Bir saniye bile düşünmeden çocuğun üstüne attığımda aynı şekilde kıvramaya devam ediyordu.
Sonra bir cümle daha döküldü dudaklarından;
- Es así como despiertas a alguien de quien tienes que enamorarte?(Aşık etmen gereken birini böyle mi uyandırıyorsun?)
Liyan bir bana bir çocuğa baktıktan sonra hiç düşünmeden çocuğun yanağına bir buse kondurdu.
Bu çocuğu yatıştırmıştı fakat uyanması için yeterli olmadı. Liyan bu sefer bana baktığı zaman bende eğilip çocuğun yanağına bir buse kondurdum.
Tam o an yatağından sıçrayarak uyandı. Ellerini saçlarına geçirip kafasını geriye attığında"Sadece bir kabustu" diye fısıldadı. Sonra kafası aşağı kaydı ve kaşını havaya kaldırıp üzerine baktı. Aynı hızla yerde boş olan bardağa kaydı gözleri. Küçük bir kahkaha patlattığında korkusu gözlerinden okunuyordu.
"Hass... yok daha neler Gece saçmalama"
Gece....Ismi buydu.Ne kadar da güzel bir ismi vardı ve tabi adı gibi simsiyah saçları ve karanlıkta yanılmıyorsam masmavi gözleri vardı.
O an "gece mavisi" diye fısıldadığımı Gece'nin olduğumuz tarafa doğru dönen başından anladım. Sanki o an beni görüyor gibi hissettim.Tam gözlerimin içine bakıyordu.
Kafasını yana atıp tekrardan bir kahkaha patlattı"yok daha neler Gece, iyice kafayı yedin sen"
Gözleri tekrar beni bulduğunda yutkundum.Ne yerimizden kıpırdayabiliyor ne de bişey diyebiliyorduk.Derin bir sessizliğin ardından son sözü Gece söyledi;
"Nesin sen?"
.
Eveett bir bölümün daha sonuna geldik. Beğendiniz mi?
Siz Gece'nin yerinde olsanız ne yapardınız?
Yıldızı parlatmayı unutmayın.D
Öpüldünüzz♥♥♥♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ GECE(Ara Verildi)
Novela JuvenilSon maddeye uzun uzun bakıp bir kez daha tekrar ettim. Insan ol! Sonra bir kez daha, Insan ol, insan ol, insan ol... Bir çok kez bu iki kelimeyi tekrar ettim.Insan olucaktım.Sonuçları ne olursa olsun olucaktım...