Şarapnel-6; Fotoğraf

125 7 0
                                    

"... Ne demek lan sokamıyoruz içeri? Adamın sabıkası tuğla gibi oldu, sizin bana dediğiniz şeyin saçmalığına bak!... Evine sokun bir adam halletsin işte... Oğlum o kadar iyi korunuyor madem, içeridekilerinden halletsenize! Siktirtme sadakatini! Tamam tamam! Lanet! Ben bulacağım tamam! Kapat!"

Araf'ın konuşmasını sindiremeden odama yaklaşan adım sesleriyle yatağıma fırladım. O gelmeden önceki pozisyonumu aldım. Bacak, yatak başlığına. Kol ve kafa, yatak kenarına. Pike, tek bacağı örtecek şekilde. Ne biçim uyuyorum lan ben! Gözlerimi de kapatınca Araf odaya daldı. Yatağın kenarına doğru yürürken güldüğünü duydum. Ben de görsem bu manzarayı ben de gülerim. Gülmeye devam ederken gelen 'çıkıt' sesiyle az daha gözlerimi ardına kadar aralıyordum ama son anda kendimi dizginledim.

"Simirna?" diye seslenen Araf'ı hiç uğraştırmadan gözlerimi araladım. Aslında biraz şüphe çekiciydi ama neyse. Adam yarım saatir anırıyor gıkım çıkmadı, şimdi tek fısıldamasına uyandım. Öyle. "Günaydın!" dedi kulağımın dibinde neşeli neşeli. O konuşma nereye gitti?

Ayağa kalkıp 'günaydın' gibisinden bir şeyler mırıldandım ve banyoya ilerledim. Klasik sabah Simirna'sı atarı. Yüzümü yıkayıp elimde havluyla geri döndüğümde Araf, "Sil! Sil! Sil!" diye sayıklayarak telefonun dokunmatiğinin ırzına geçiyordu. Ben ise iyice yaklaşıp ekranı görmeye çalışıyordum. Görmez olsaydım! Araf, az önce çektiği fotoğrafı Instagram'a atmıştı! Beni görünce ayağa kalkmıştı ama üzerine atlayıp yatağa fırlattım ikimizi de. Allah ne verdiyse yumruk, tokat, tekme atıyordum. Onu nasıl yaptığımı bilmiyorum. Bana bile uzun gelen süre sonrasında bir de kafa atarak kalktım. Arkamı dönüp birkaç kes odanın içerisinde döndükten sonra gözlerimi tekrar Araf'a çevirdim. Alnı kızarmıştı. Büyük ihtimalle benim de alnım kızarık şu an. Ben herhalde sinirimi tam olarak atamadım.

"Ulan. Ulan hıyar torbası! Sen ne yaptın lan? Oğlum sapık mısın? Eşkiya mı kesildin lan başıma! Ne benim uyurken fotoğrafımı çekiyorsun?" Şş, çaktırmayın. "Ne bunu gidip Instagram'a atıyorsun? Derdin ne be?!" diyerekten bir güzel atar da çektim, içimin yağları eridi. İşte şimdi tam olarak attım sinirimi.

"Simirna çok özür dilerim. Hem sildim ki! Görmedi kimse. Yani, birkaç kişi..." dedi masum ayaklarına yatarak. Yer mi? Yemez.

"Senin oraya attığın fotoğrafları üşenmem hepsini bastırırım, teker teker yakarak münasip yerlerine sokarım. Bağırsaktan eser kalmaz. Sapık mısın sen? Cevap ver!" diye bağırdım. Tamam, ufacık sinir kalmış.

"Sapık değilim ya, o sıradaki tipin hoşuma gitti." Yemezler.

"Sapık." diye mırıldandım tekrar. "Acaba... Bir şey mi unuttum ben?" diye sordum kendi kendime. Araf yutkunarak gözlerini üzerimde gezdirdiğinde dank etti. İç çamaşırlarıylaydım sadece. Saniyeler içerisinde Araf'ın gözlerini kapattım, dolaba koşup elime ilk geçen şeyleri giydim, gözünü açtım ve son kez vurdum.

"Sana bir de ceza lazım Araf. Bugün bu evden çıkmak yok. Affettireceksin bana kendini! Haydi, aşağı inelim de bana kahvaltı hazırla. Açım." deyip sinir sinir güldüm. Bu 24 saat ona zehir olacak. Kafasını eğerek yavaşça onayladı. Aşağı inip onu mutfağa yolladım, ben de salona geçip televizyonu açtım.

Televizyona odaklanmaya çalışsam da, içeriden gelen düşme ve devrilme sesleri yüzünden sesini kapatıp mutfağa girdim. Yakışıklı ve kaslı erkekler genelde güzel yemek yapmaz mıydı yahu? Hani, üstü çıplak sadece önlüğü var. Bir şeyi karıştırıyor, kasları kasıla kasıla gibisinden... Kitaplar yalancı çıktı çünkü şu an Araf, her yer un içinde, ki gerçekten her yer çünkü yer bembeyaz olmuş, bir şekilde bana bakıyordu. Elindeki kaşıkta kalan yumurtayı çaktırmadan yalamaya mı çalışıyor o?

Vermem gereken tepki; sinirlenip bağırıp çağırmak.

Verdiğim tepki; kahkaha.

Kahkaha atmaya başladığımda en az 15 dakika güleceğimi anlamıştım. Kızların gözdesi Araf Artemis ve şu an bulunduğu durumu karşılaştırırken gülmekten yere düştüm. Yerde yuvarlanarak gülmeye başladım bu sefer de. Kahkaham durmazken karnımı tuttum. Elindeki kaşığı kaba fırlatayım derken kabı da yere düşürdüğünde gülmem iyice şiddetlendi. Altı baklavayı çoktan dizmiştim bile. Ben gülmeye devam ederken Araf beni susturmak amacıyla öksürdü ama, ağzından un çıkıp yüzü sis olunca etkisi daha çok kahkaha oldu. Bir an o da dayanamaz güler sandım ama hala ciddiyetini koruyordu. Gülmem yavaşlayınca -sonunda- yavaşça kalkıp üstümü silktim ve sandalyeye oturdum.

"16 dakika 49 saniye." dedi Araf sinirle. Karnımı açıp baktığımda sekiz tane baklava göreceğim herhalde. Bu kadar gülmüş olmama tekrar küçük bir kahkaha atınca kollarım karnıma gitti. Karnım çok fazla ağrıyordu ama değer. Bulunduğumuz durum o kadar komik ki!

"Neyse, sen beceremedin bu kendini affettirmeyi. Ben pide söylüyorum. Sen de temizlik malzemelerini bul ve temizle şuraları." deyip telefonumu aldım. Rehberden bulup aradım ve Araf'a bakmaya başladım. Başlayamadım, çünkü gitmişti. Büyük ihtimalle temizlik malzemesi almaya gitti. Boşvererek sipariş verdim ve Araf gelene kadar Mina'nın attığı mesajlara cevap verdim. Yan taraftan gelip paspası yere koydu ve sıkıp yerleri silmeye başladı.

Ben onun silişini izleyip hayatında hiç temizlik yapmadığını düşünürken aklıma sabahki konuşma geldi.

"Araf?" diye seslendim. Kafasını kaldırırken düşen unlara gülmemeye çalışarak konuya odaklandım. "Sabah kiminle konuşuyordun? Şu köstebek olayı ne?" Pat diye konuya girmek bizim işimiz. Yüzündeki şaşkınlık ifadesi o kadar komikti ki, ben de yüz sapıklığı yapıp fotoğrafını çeksem mi diye düşünmedim değil. O ağzını açıp bir şey söyleyemeyecek diye, aklıma gelen fikirle gözlerim irileşti. "Hey! Hey! Sen köstebek arıyorsun yani? E, Ben olurum!" dedim mutlu mutlu. Anında kafama esip yaptığım şeyler sayesinde başımın yanmasıma alıştım ben. Bir vaka daha eklenirse sıkıntı olmaz herhalde.

"Saçmalama Simirna!"

ŞARAPNELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin